Yazarımız Mustafa Öztünç, dünyanın gözü önünde devam eden soykırımı yazdı.
Korkum, korkumuz olsun istiyorum. Endişem, endişemiz olsun. Haykırışım, haykırışımız olsun. Kendimize “İnsan” diyebiliyor, “Acının ne olduğunu, korkunun ne olduğunu biliyorum” diyerek yaşayabiliyorsak; acılara birlikte ağlayabiliyor, mutluluklarda gülebiliyorsak, korkumuzun da bir olması lazım. Endişemizin bir olması gerek. Ya da ben öyle inanıyorum. Kötü her zaman kötü ise iyilik her zaman iyi olabilmeli. Kötüye iyi olması için dua edebiliyorsak, iyinin de kötü olmaması için dua etmeyi unutmamalıyız. Nereden, kimlerden konuşmamız gerekiyorsa bugün oraları, onları konuşacağız. Acılar neredeyse oralara uzanacağız ve yüreğimiz gerçekten acıyana kadar orada kalacağız ve orada kalmalıyız. Bütün dünyaya imtihan vesilesi olan birçok yerden bir tanesi ve öyle bir yer ki acısı duyuluyor ama duymazdan geliniyor. Akan kanlar gözler önünde. Parçalanan minicik bedenler ve bu bedenleri toplayan minicik eller gözler önünde. Annesinin bedenini toplayan bir değil birçok çocuk. Yavrusunun bedenini poşetlere doldurmaya çalışan bir değil birçok baba. Annesinin göğsünden süt emmeyi bekleyen bir değil birçok bebek. Yavrusuna süt vermek için de olsa bir parça kuru ekmek bulamayan bir değil birçok anne. Ailesine karşı mahcup durumda binlerce, on binlerce baba. Yok, oluşla karşı karşıya on binlerce aile. Sığınabilecekleri hiçbir yerleri olmayan ama bize kardeşleri gözüyle bakan bir ümmet ki yakılan, yıkılan topraklarında kendilerine uzatılacak bir el, kendilerine ağlayacak bir göz, sızlayacak bir kalp arıyorlar.
Onlara sahip çıkanlara dikkat ediyor musunuz? Amerika halkları, Avrupa halkları… Batı dediğimiz, İslam’dan, adaletten, ahlaktan yoksun beldeler diye baktığımız yerler. Yönetimleri, bize kardeş diyenleri yok etmek için ellerinden geleni ardına koymuyorken, onlar meydanları boş bırakmıyor, idarecilerine karşı başlarına gelebilecek her şeyi göze alarak dimdik duruyorlar. Bizim yapmamız gerekenleri onların okuyanları okumayanları, inançlısı inançsızı, kadını erkeği bir araya gelip bizim inanmış olduğumuzu iddia ettiğimiz inancın farkına varıyorlar. Bizler farkında olmadan konuşurken, onlar bizim inandığımızı yaşıyorlar. Peki, İslam neydi? İslam samimiyet değil miydi? İslam ümmetinin bir beden olduğunu bir azası acıdığında diğer azaların da yandığını hissettiren değil miydi? Kardeşlik değil miydi? İslam; adalete teslimiyet, mazluma kol kanat germek değil miydi?
Ey Van halkı! Ey Doğu Anadolu halkı! Ey Türkiye halkları! Ey Ortadoğu! Ey kendine “Müslümanım” diyen bütün herkes! Sizce İslam bizi kabul eder mi? İslam, bizim bu hainliğimiz gözler önündeyken “Bendensin” der mi? Müslüman'ın izzetini, şerefini, namusunu koruma adına canlarını feda edenler varken ve ne olursa olsun Allah'ın kendisini ve etrafını mübarek kıldığı Filistin topraklarını terk etmeyenler varken, oralar, onlar zulüm altındayken sesini dahi çıkarmayan, basit bir boykotu bile çok gören, çocukların, kadınların, yaşlıların bedenleri parçalanırken akan kanlar, yok olan canlar dururken İslam üzerimize doğar mı? Varın siz söyleyin. Haydi, her birimiz kendimiz nezdinde düşünelim. Kendi vicdanımıza soralım. En iyi Adalet terazisi vicdanlar değil miydi? Haydi, kendi vicdanımıza soralım. İslam bizim üzerimize mi doğmalı yoksa batıdan, taaa ötelerden Filistin'e mazlumlara sahip çıkanların üzerine mi doğmalı? Belki de İslam artık bizi, yaşamımızı, vicdansızlığımızı kabul etmiyor ve bu yüzden önce ahlak terk etti bizi sonra vicdanlarımız kör oldu. İslam “Burada duramam” dedi ve gidiyor, belki de gitti bile.
Refah ile her şeyin son bulacağını, İslam'ın vicdanlarımızı nefsimizle baş başa bırakacağını kör vicdanlarımızın İslamsız kalacağını düşünüyorum. Yazımızın başlığında da bu depremden, bu felaketlerden bahsediyorum. Siz düşünün ilahi huzurda ve vicdanlarda bundan daha ağır bir felaket daha ağır bir sarsıntı ve yıkım olabilir mi bizim için? Haydi, vicdanlarımızla baş başa kalalım. Meydanlarda olalım hiç olmazsa o minicik gözyaşları için. Hiç olmazsa “Zalimin karşısındayım” diyebilmek için ayakta olalım. Her mahallemiz, her ilçemiz, her ilimiz haydi ne olursunuz Gazze'ye, Refah’a, Filistin'e, mazlumlara ses olalım.
Vallahi vallahi vallahi bugünkü suskunluğumuz yarınlarda bizi ilahi huzurda dilsiz bırakacak. En azından ilahi huzurda “Rabbim elimden gelen sokaklara çıkmaktı. Elimden gelen maddi yardımdı. Elimden gelen Filistin için bağırmaktı. Elimden gelen boykottu. Ben de onu yaptım.” diyebilmek için de olsa meydanlarda olalım. “Allah'ım sessiz toplumumdan beriyim. Allah'ım sessiz halkımdan beriyim. Allah'ım Gazze'ye ve mazlumlara ses olanlardanım. Vicdanımla sana sığınıyorum” diyebilelim. İdeoloji kuyularından, karanlıklardan çıkalım. Koltuk korkusundan sıyrılalım. Dünya menfaatimizi bir kenara bırakalım.
İslam güneşi batıdan doğuyorken, bizi karanlıkta bırakmaması için ne olursunuz ayağa kalkalım.
Selam ve Dua ile.