Değerli okuyucularım, nasılsınız?
Cevabınızın, “Çok şükür iyiyiz.” olmasını temenni ediyorum. Ne vakit hal-hatır
soracak olsak benzer soru cevap aynıyla tekrar edilir. Hem adet yerini bulsun
diyedir hem de usul böyle. Sahi biz ne kadar iyiyiz? Bir başka deyişle;
maddeten iyiysek bile manen iyi miyiz?
İnsana bahşedilen en büyük nimet sağlıktır. Akıl sağlığı, beden sağlığı, ruh
sağlığı, can sağlığı gibi. Tedaviye muhtaç bir durum söz konusu olduğunda
soluğu hastanelerde alırız, malum. Kendini seven hali-vakti yerinde kimi
vatandaşlar, henüz bir sebep yokken bile kontrol amaçlı görünürler doktora.
Ne vakit yolunuz düşe, hastanelerin dolu olduğunu görürsünüz. Muayene sırası
hiç bitmez gün içinde! Tedavi olmak için haftalar sonrasına randevu
bulabilenler talihli sayılır. Biri gider, yerine iki kişi gelir. An olur
herkesin hasta olduğunu düşünürsünüz. Hastalıkların bunca çoğalması, üzerinde
hususi durulması gereken bir konu. Fakat şimdilik es geçiyorum.
Neticede tedavi için gelinir hastaneye. Dahiliyeden cildiyeye, nörolojiden
ortopediye kadar tüm servisler harıl harıl çalışır. Kimisi şifasını bulup
taburcu olur, kimisi de vücudunun bir kısmını yahut hayatının tümünü burada
kaybeder. Sonuç ne olursa olsun ertesi gün kalınan yerden devam eder hayat. Sağlık
açısından çoğunluğun yaşam tarzı böyledir.
Normal hastalıklar için bunca çabaya rağmen acaba kaç insan ruhunu kalbini ve
duygularını tedavi etmek için uğraşır?
Ruh sağlığı yerinde değilse beden istediği kadar sağlıklı olsun, faydasızdır.
Aklı dengesi olmayanın kayda değer neyi olur ki? Duygular virüs kapmışsa
duyuların sağlamlığı ne işe yarar?
Yirmi dört saat içinde gözümüze, gönlümüze, kalbimize, aklımıza, kulağımıza,
dilimize hatta düşüncelerimize ayrı ayrı haramlar tesir edip hasta eder. Yediğimiz
lokmanın helal olup olmadığı belirsizliğini de hesaba katarsak, çık işin
içinden çıkabilirsen! Birebirde önemsiz gibi duran günah kırıntılarının yekûnu
hiç de yabana atılır cinsten değil. Tedavisi ihmal edilecek olsa, saydığımız illetler
kişiyi en ciddi biçimde işgal eder.
Ruhun, aklın, duygunun ve iradenin hastalığı diğer sair hastalıklara benzemez
öyle. Dışa yansıma şekli bunalım, yalnızlık, huzursuzluk ve manevi boşluk
şeklinde olur. Herhangi bir hastaneye gitmekle hallolmaz sorun. Yanlış tercih
feci sonuçlar doğurabilir. Bu tür hastalıkların tedavisi, maneviyatı takviye
etmekle mümkündür ancak. Peki, nedir o takviye araçları?
Evvela var olan imanı
sağlamlaştırmak gerekir. Kur’an okumak, sünnete bakmak, peygamberler tarihini
gözden geçirmek iyi gelecektir. Elçilerin nelere maruz kaldıklarını okudukça
sıkıntılarımız küçük gelir, kendimizi daha güçlü hissederiz. İyilik yapmak, değerli kitaplar
okumak, kaliteli insanlara yakın durmak, tefekkür etmek gibi eylemler manen
zayıflamış aklımızı, kalbimizi, fikrimizi tedavi edecektir. Zaten her hafta
hutbe dinleyerek, omuz omuza saf tutarak imanı takviye etmiyor muyuz? Hiç
olmazsa doğada sakin bir yürüyüş yapalım. Üstad Said Nursi (rahmetullahi
aleyh), ayetlerin manasını tabiatın hakikatleri üzerinden somutlaştırarak öyle
muhkem bir inançla imanı takviye etti ki dönemindeki toplumun iman selametine
vesile oldu. Gençliğin imanına kasteden küfrün belini kırdı. Felsefenin,
şüpheciliğin, materyalizmin ve komünizmin akılda açtığı yaraları eşyanın hakikatini
okuma üzerinden bertaraf etti. Nitekim geride
bıraktığı eserleri durmaksızın aynı mesaiye devam ediyor. Benzer tabiat
gezmeleri bize de iyi gelecektir.
Anlayacağınız, bedeni ne kadar tedavi etsek de –ki yapmalıyız- yine de bir gün
çürümek üzere toprağa teslim edeceğiz. Oysa ruhun, iradenin ve maneviyatın
sağlıklı tutulması ebediyetimizi ilgilendiren en öncelikli ve en önemli
meseledir. Önem sırasını belirlerken dikkatli olmalıyız. Rabbim sonumuzu
hayreylesin…
SAĞLIĞINIZ YERİNDE Mİ?
Van Olay
Yorumlar