Telefon ikinci kez çaldı.
Zehra öğretmen, meyve tabağından bir
dilim elma alıp ölgün hareketlerle ağzına götürdü. Vücudundaki kırgınlık
hareket kabiliyetini esir almıştı. Birkaç saniyelik işler dakikalarını
alıyordu.
Elmayı seçerek almıştı ama başka bir
meyve seçse bile fark etmeyecekti. Çünkü tat alma duyusu kaybolmuştu iki
gündür. Zaten ağzındaki meyve dilimini yabancı bir nesne gibi sağdan sola,
soldan sağa geveleyip durdu. Bir türlü yutamıyordu. Mutlaka yemelisin,
denmeseydi bu zahmete katlanmayacaktı.
Pencereden dışarı bakacağı sırada
telefonu yeniden çaldı. Ağır adımlarla şarj cihazına takılı telefona yöneldi.
Priz yerine varıncaya kadar bir kez daha çaldı. Böyle ısrarla arayan kimdi
acaba? Açma tuşuna dokunur dokunmaz sabırsız ve öfkeli bir ses nahoş bir
cızırtı gibi tırmaladı kulağını.
- Hocam neredesiniz be, ne dün vardınız
ne bugün! Çocukların canlı dersleri boş geçti. Telefona da cevap vermiyorsunuz.
Ders yapmayacaksanız ne diye program yapıyorsunuz?
- Beyefendi izinliyim, dün...
- İnsan bir haber verir. Çocuğum bu sene
sınava girecek. Başarısız olursa sizin yüzünüzden olacak.
- Bakın dün geceden beri...
- Görevinizi yapmıyorsunuz. Sizi İlçe
Mili Eğitime Müdürlüğüne şikâyet edeceğim.
- Biraz dinler misiniz lütfen, dün
geceden beri yatıyorum. Ders veremem, çünkü...
- Sesinize bakılırsa uyanamamışsınız
hâlâ. Kaç aydır yatıyorsunuz Hoca Hanım, yetmedi mi?
-Ama beni dinlemiyorsun ki beyefendi.
Sözümü kesip duruyorsunuz.
-Yok yok, siz bulmuşsunuz yolunu. Salla
başını, al maaşını. Oh, ne güzel meslek!
Zehra Hanımın konuşmaya mecali yoktu.
Daha fazlasına tahammül edemedi. Telefonu kapatmadan masaya bıraktı, pencereye
doğru yürüdü küçük adımlarla. Velinin söyleyecekleri bitince kapatırdı nasıl
olsa.
Rüzgârın oynattığı perdenin gerisinden uzaklara bakarken, belki ilk defa olarak
öğrencilerinden ziyade kendi çocuklarını düşündü Zehra Hanım. Ben ölürsem
onlara kim bakar, diye derin bir üzüntü içindeydi. Daraldı nefesi. Çareyi,
aydınlığı örten perdenin tamamını çekmekte buldu. İçeriye dolan ışığın cüzi bir
kısmı yüreğine de yansıdı. Derin bir nefes alıp düşüncelere daldı.
Yapayalnızdı şimdi. Acı çekiyordu. Kendi kaderine terk edilmişti sanki.
İçindeki boşluk odanın boşluğundan çok daha büyüktü. Çaresizliğin verdiği
hislerle gözleri doldu.
Veli, kendi kendine konuştuğunu fark
ettiğinde daha çok öfkelendi. Derhâl gerekeni yapmalıydı kendince. Derken, İlçe
Milli Eğitimi sonra da okul idaresini aradı. Aynı tonda, aynı kabalıkta konuştu
yine. Fakat iki yerden de azar işitti. Ona, Zehra Hanımın covid-19 nedeniyle hastanede
yattığını söylediler. Sosyal ağ grubundan duyuru yapılmış, ancak veli kendi
isteğiyle üyelikten çıktığı için duyuruyu görmemişti. Bir anda kimyası değişti
velinin. Sinirleri yatışmadıysa da yapacak bir şey kalmamıştı. Yaptığından
pişmanlık duydu mu bilinemedi. Fakat çok geçmeden yanlış yaptığını anlamıştı.
HASTA
Van Olay
Yorumlar