Toplum olarak İslam’a dayalı çok zengin ve geniş bir kültürel birikimimiz vardır. Maalesef görünen o ki kültürel değerlerimiz ciddi anlamda bir saldırı altındadır. Bir yaşam biçimi olarak özümsediğimiz bu değerlerimiz nesilden nesile ciddi bir kayıpla önümüze çıkmaktadır.

   Değerlerimizin yok olmasında iki büyük etken vardır. Bunlardan birincisi biz Müslümanların değerlerimize sahip çıkamayışımız. İkincisi de yabancı unsurların İslami kültürümüze açtıkları savaştır. İsterseniz ikincisinden başlayalım.

   İnsanlığa büyük hizmetler sunmuş olan tüm İslami kuşaklar, büyük medeniyet projeleriyle dünyaya yön vermişlerdir. Dünyaya öyle bir adap ve edep sunmuşlar ki, gayri Müslimler bile İslam’ın öğretilerine, değer ve medeniyetine hayran kalıp zamanla benimsemişlerdir. İslam’ın misafirlik, cömertlik, barış ve kardeşlik, hoşgörü, emniyet, ibadet… Vs. tüm meziyetlerine gıpta ile bakmışlar ve çoğu zaman da Müslüman olmuşlardır. İslam’ın ekonomi, siyasi ve hukuk bakış açısını öğrenip kendi devlet yasalarına katıp uygulamaya koymuşlardır. Dolayısıyla İslam’ı kabul etmeseler de İslam’ın birçok uygulamasını benimsemişlerdir. İslam kültürü, Müslümanlara kıtalar aşan fetihlere nasip etmiştir. En basitinden Hindistan, Çin ve Japonya gibi ülkelere İslam’ın tüccarlar vasıtasıyla girdiğini bazı kaynaklardan biliyoruz.

  İslam düşmanları, yüzyıllar boyu sıcak savaşlarda Müslümanları ve kültürlerini yenemediler. Kaba kuvvetle Müslümanları yenemeyen batı uygarlığı veya İslam medeniyetine karşı çıkan haçlı ve siyon şebekeleri, çok daha farklı yöntemler geliştirdiler. Bu yöntem, materyalizme dayalı bir kültür savaşıydı. Askeri seçenek yoktu bu savaşlarda. Ekonomi, sosyal ve siyasal yollarla İslam dünyasına savaş açtılar. Çok cazibeli teklifler ile İslam dünyasındaki liderleri boyundurukları altına aldılar. Arap ülkelerindeki hâlihazırda olan liderler mesela. Tekliflerini kabul etmeyen liderlerimizi de şehit ettiler. Yakın İslam tarihi buna şahittir. Bu siyasal manada olan saldırı idi. Zemin oluşturduktan sonra bu defa da Sosyal yaşamlarını toplumlarımıza empoze ettiler. Cumhuriyet dönemi ilk güzellik yarışmalarını inceleyebilirsiniz. Toplumu ahlaksızlaştırmak için uyuşturucu, içki, moda ne var ise piyonları ve medyaları vasıtasıyla yaygınlaştırdılar. Bunu ekonomi vasıtalarıyla çok çabuk başardılar ve maalesef büyük bir kültür erozyonuna sebebiyet verdiler. Aile kurumunu da hedef alarak İslam’a dayalı, emniyet ve refah sunan, selamet ve huzur bahşeden tüm değerlerimize ağır darbeler vurdular. Bunu maalesef kısmi olarak başarabildiler. Savaşlarda bizi yenemeyen batı(l) dünyası bizi kültür savaşlarıyla yendiler.

   Müslüman bireylere düşen görev çok basittir. Öncelikle kendimizi ve çocuklarımızı bu savaştan korumak için öz İslami kültürümüze sahip çıkmalıyız. Kuran ve Sünneti yaşamalı, ibadetlerimizden asla taviz vermemeliyiz. Edep ve adabımız, giyim ve kuşamımız İslami olmalıdır. Cami bizim ve çocuklarımızın ikinci adresleri olmalı. Çocuklarımızı mutlaka Kuran yazısına alıştırmalı, mealini de ders olarak okutmalıyız. Evde mutlaka haftalık ta olsa aile sohbetlerimiz olmalıdır. Aile ve çocuklarımıza faydalı ortamlar ve arkadaş çevresi oluşturmalıyız. Çocuklarımızın dışarıda kimlerle arkadaşlık kurduklarının takibatını yapmalıyız. Allah korusun uyuşturucu şebekeleri ve terör örgütlerinin ağına düşen çocuklarımızı kurtarmamız hemen hemen imkânsız gibidir. Öz kültürümüze ve İslami değerlerimize sahip çıkalım ki ailemizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ebedi cehennem azabından koruyalım. Biz bunları yapmaz isek, ikaz, nasihat ve uyarılarımızda bulunmaz isek tedricen batının zalim uygarlığı neslimizi canavar çarklarında lime lime edecektir. Bundan hiç şüphemiz olmasın.

   Duamız şudur Rabbimizden; Yarabbi bizi ve neslimizi öz değerlerine sahip çıkıp ibadetlerinden taviz vermeyen kullarından eyle, bizleri huzuruna tertemiz olarak al…