Bu soruyu yaklaşık yirmi beş yıl önce henüz dört yaşın da olan bir çocuk Bosna’daki serberenitsa katliamı sonrası söylemişti. Öyle ya çocuğun her şeyi kendine göre olacaksa kurşununun bile buna uygun olması lazımdı. 1995 Temmuz ayında binlerce insan dünyanın gözü önünde vahşice katledildi.  Avrupa'nın ortasında tüm dünya izlerken yaşanan vahşete Birleşmiş Milletler” barış gücü” bile engel olamadı daha doğrusu engel olmak istemedi. konu insan hakları olduğunda birçok sözü olan Birleşmiş Milletler Bosna Hersek in Serbrenitsa şehrini” güvenli Bölge” ilan etmiş, Hollanda askerlerini onları korumak için göndermişti.peki gerçekler öyle miydi ?.

 Serebrenitsa sürecine gelinmeden önce, yugoslavya iç savaşı sırasında bölgede karışıklıklar başlamıştı. birinci Dünya Savaşı'nin ardından ortaya çıkanYugoslavya iç savaşı sırasın da başlayan harekat yanlızca bir toprak parçasını işgali olarak kalmadı soykırıma dönüştü. Hırıstiyan ve Müslümanlardan oluşan çok sayıda etnik gurubu içinde barındırıyordu. Soğuk savaş döneminde doğu blokunda yer alan yugoslavya,  general tito olarak bilinen komonist liderin yönetimi altındaydı. Titonun ölümü, 1989 da ise Sovyet bloku nun parçalanması, yoguslavya için her şeyi zorlaştıracaktı. Artık bölgedeki farklı dini ve etnik gurupları bir arada tutmak çok daha imkansız  hale gelmişti.

 Takvimler 25 haziran 1991 i gösterdiğinde Hırvatistan ve slovenya’nın bağımsızlıklarını ilan etmesiyle çatışmalar çoğaldı.  Bosna hersek 29 şubat 1 mart günlerinde bir bağımsızlık referandumu yaptı. 5 Nisan 1992’de yoguslavya’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan etti.  Ancak sırplar bu durumdan hiç memnun değildi. Bosna topraklarında ayrı bir sırp cumhuriyeti kurduklarını ilan ettiler ve bosnalılara karşı etnik temizlik başlattılar. O dönemde yugoslav ordusu sırpların kontorülündeydi. Sırp askerlerin, Boşnakların Ravno köyüne saldırmasıyla, bosna katliamı gayrı resmi  olarak başlamış oldu.  Daha sonra Müslümanlar arasında bosna kasabı olarak anılacak olan radovan karadziç ve general ratko  miladiç’in önderliğindeki  sırp birlikleri, Boşnak ve Hırvatları katlederek bölgeyi Sırplaştırmak istiyorlardı. 1992- 1995 yılları arasında  Sırplar, usülen söylendiğini bildikleri için  hiçbir uyarıya ve kınamaya kulak asmadan insanlık dışı katliamlarına devam ettiler. Henüz savaşın ilk zamanlarında biratunac köyünde yaklaşık 350 bosnalı Müslüman,sırp birlikleri tarafından korkunç işkencelerle katledildiler.tüm bunlar olurken yugoslavya devlet başkanı miloseviç ise Sırplara askeri stratejik destek sağlıyarak,  Bosna hersek’in birçok köyünün işgal altında tutulması sağlanıyordu.

 Bu dönemde miloseviçin eski korumalarından olan naser oriç ise Bosnalı Müslümanlar için serebrenitsa’da bir direniş örgütü kurmuştu.  Bölgeye büyük bir ambargo uygulanıyor, diğer köylerden kaçan Müslümanlar serebrenitsa’ ya sığınıyordu.  Mülteci kamplarında açlıkla mücadele ederken , bir yandan’da ellerindeki az sayıda silah ve mermiyle Sırplara karşı koymaya çalışıyorlardı. 1993 yılında serebrenitsa, bm tarafından” güvenli bölge” ilan edildi ve Hollandalı askerler sivil halkı koruma amacıyla bölgeye gönderildi. Müslüman Boşnaklar, serebrenitsa’da öldürülmeyeceklerini, güvende olacaklarını düşünüyorlardı. İnsan haklarını koruduğu düşünülen BM’nin bölgeye asker göndermesinin kendileri için iyi olduğunu sandılar. Ancak büyük katliam yaşandığında, BM’nin bu vahşete yalnızca seyirci kalacağından, “Barış Gücü“ olarak gönderilen askerlerin kendilerini Sırplara teslim edeceklerinden habersizlerdi.

 1995 yılına gelindiğinde Müslümanlar bazı cephelerde başarılı olmuşlardı. Ancak Sırplar için savaş bitmemişti. Stratejik bölge konumundaki serebrenitsa’yı almak için kente saldırdılar. Müslümanların tüm silahları, şehrin güvenli bölge olması gerekçesiyle ellerinden alınmış, hepsi savunmasız bırakılmıştı. BM’nin yalnızca 2 yıl önce “ güvenli bölge” ilan ettiği serebrenitsa, II. Dünya savaşı’ndan sonra gerçekleşen en büyük toplu katliama tanık oldu. Tarihe kara bir leke olarak geçen katliamın sanıkları bir kısım cezalar almış olsalarda, asıl cezanın züntikam olan rabbimizin vereceği hükümle gerçekleşecek olması sükûnet bulmamıza neden olmaktadır. Yirmi sekiz yıl önce mazlumca katledilen kardeşlerimizi rahmetle yâd ederken, katillerini ise lanetle yad ediyoruz. Selam ve dua ile