Seçim bitti ama neticeleri halen sorgulanmaya devam ediyor. Her parti kendince sebep ve sonuçlara dair raporlar hazırlıyor çözüm önerileri sunuyor. İşte bu amaçla hdp- yeşil sol partide kendince seçim yenilgilerinin nedeni olarak kürt halkının İslami hassasiyetini gözetmedikleri sonucuna varmış olacak ki, parti bünyesindeki “demokratik İslam masası” bir dizi konferans düzenleyecekmiş.

İlki geçenlerde yapılan konferansın amacı parti yetkilileri tarafından  genel seçimlerde ciddi başarı gösteren HÜDA PAR’ın engellenmesi olarak ifade ediliyorlar. Onlara göre HÜDA PAR’ın değil milletvekili çıkarması, isimlerinin bile anılmaması gerekirdi. İşte bu nedenle yaklaşık on yıl önce başka bir isimle gündeme getirip netice alamadıkları konuyu bu kez farklı isimle gündeme getirip sonuç alabileceklerini düşünüyorlar. Mesele gündeme gelince o günlerde kaleme almış olduğum araştırma- analiz yazısını konuyla parelel’lik arz etmiş olduğu için köşe yazısı olarak düzenledim. Umarım faydalı olur. Buyrun yazıya.  

İşte Öcalan taifesinin anladığı Medine vesikası…

Geçmişten günümüze kadar Türkiye’de en fazla istismar edilen konulardan biride Rabbimizin ilk emri olan “İKRA” ayetidir. Laik cepheden tutunda diğer taifeden olanlarda dâhil hemen hepsi toplumdaki okuryazarlığı geliştirme adına İslam’ın ilk emrinin “oku” anlamında olan “ikra” emrinin olduğunu söyler ve özellikle kızların okutulmasını isterlerdi. Tabi işin garibi bunu isterlerken tıpkı “Bektaşi” örneğinde olduğu gibi ayetin başını söyler gerisini ise hiç dile getirmezler. Çünkü ayetin gerisinde “yaratan rabbinin adıyla oku” emri vardır. Fakat onların istediği “yaratan rabbinin adıyla okuması” değil, laik düzenin emri ile okumalarıdır. Bu nedenledir ki bir yandan kızların okumasını isterken, öbür yandan Allah azze ve celle’nin emri olan başörtüsü yasaklıyorlar (yakın zamanda bu iş çözüldü gibi görülse de yakında diğer sesleri duymak mümkün olacaktır) İşte bunun gibi zaman zaman farklı çevrelerin istismar konusu olan diğer bir konuda “Medine vesikasıdır.” Bir aralar Dinler arası diyalog sözcülerinin gündeme getirdiği bu konuyu bu günlerde her ne hikmet ise “Marks kazandı, Muhammed kaybetti” (hâşâ) diyen  Öcalan ve taifesi gündeme getirmeye başladı. Önce demokratik İslam kongresinde sonra Mardin’de yapılan Müftüler Toplantısında Ahmet Türk konuya değinip, birlikte yaşam kültüründen bahsetti. Hakikaten neydi Medine Vesikası? Herkesin bir toplum içinde istediği şekilde yaşaması mı? Yoksa Öcalan ve taifesinin başköşeye oturttukları LGBT türü rezilliklerinin savunulduğu bir vesikamıydı? Yâda isteyenin istediği şekilde yorumladığı bir anlaşma mıydı?

Şüphesiz konu İslam ve Hz. Peygamberimiz (sav) olduğundan, bu konuda başvurulması gerekende yeterince araştırma ve incelemede bulunan öncelikle İslam âlimleri olmalıdır. Bizde bu nedenle Muhammed Hamidullah -Allah rahmet eylesin- ve “Siyer-i Nebi” kitabının yazarı Ali Muhammed Sallabi’nin eserlerine başvurduk. Konu ibn-i Hişam’ın siretinde de geçmekte. Fakat bugünümüze yorumlanması bu iki muhterem âliminde içinde bulunduğu kişiler tarafından yapılmıştır.

ilk islam devletinin anayasası medine vesikası: Eski kaynaklarda bu vesikaya “kitap” ve “sahife” adı verilmiştir. Yeni araştırmalar ise ona “Anayasa” adını vermişlerdir. Hamidullah Hoca’ya göre bu belge ilk İslam devletinin anayasası olmasının yanı sıra, aynı zamanda yeryüzünde bir devletin ortaya koymuş olduğu ilk yazılı anayasa olma özelliğine de sahiptir. Yine Solon’un (M.Ö.-640/558) yasaları olarak da bilinen, Atina şehir devletinin İdari meclisinde bir üye olması dolayısıyla yazmış olduğu şeylerde önceden var olan anayasayla ilgili bazı değişiklik önerilerinden oluşmaktadır. Solon’un eserinde yapılmış olduğu bu öneriler daha sonra benimsenerek uygulanmıştır.