Medine Vesikası Keyfe Göre Yorumlanacak Bir Belge Değildir: Birlikte yaşam kültürünü savunup Medine Vesikasını gündeme getirenlere baktığımızda genelde ortaya koydukları tabloda sanki ortada hiçbir ciddi otorite yok ve herkes dilediği şekilde yaşayabilir gibi bi algı oluşturuyorlar. Hâlbuki ileride değineceğimiz gibi 23 maddede açıkça otoritenin kime ait olduğu açıklanmaktadır. Şimdi Vesikanın maddelerine bakalım.
Madde 1 – İşbu belge Allah’ın Resulü Muhammed (sav) tarafından yazdırılıp Kureyş ve Yesribli Mü’min ve Müslümanlar ile onlarla birlikte cihad edenler arasında düzenlenmiş bir sözleşmedir.
Madde 2 – Şüphesiz onlar diğer insanlardan ayrı tek bir ümmettir.
maddeler ışığında ümmet mefhumunun tanımı
Bu belge çağdaş devletin kendi anayasalarında özenle yerleştirdikleri genel ilkeleri içermektedir. Bu ilkelerin başında ümmet mefhumunun tanınması ve belirlenmesi yer almaktadır. Belgede ki “ümmet” terimi, bütün Müslümanları; muhaciri, ensarı, onlara katılıp tabii olanlar ve onlarla birlikte cihad edenleri kapsamaktadır.
Gerçekten bu belge, devletin işaretlerini belirtmiştir. Bir tek ümmettir, bir bölgedir (oda Medine’dir), kendisine müracaat edilecek ve Allah (cc)’nun indirdiğiyle hükmedecek otorite sahibi bir yönetimdir.
Şüphesiz Medine, İslam Devleti coğrafyasının başlangıcı, hareket noktası ve bu coğrafyanın ondan başlayıp genişleyeceği daire merkezidir. Ta ki meydana gelebilecek karışıklıklara bir sınır konulsun, barış ve güvenlik her tarafa hâkim olsun. Sonra fetihlerin genişlemesi ve fethedilen memleket halklarının İslam’a girmesiyle birlikte İslam Devleti’nin de sınırları genişledi. Devletin sınırları her zaman açıktır. Ve coğrafi veya siyasi sınırlarla sınır değildir. Devletin başkentinden (Medine’den) başlamakta, yer kürenin tamamını kapsayacak kadar genişlemektedir. Allah-u Teâlâ mealen şöyle buyurmaktadır: “Musa kavmine dedi ki; Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona varis kılar. Sonuç (Allahtan korkup günahtan) sakınanlarındır.” (Araf-128)
Aynı zamanda Ümmet mefhumu da açıktır. Sadece bir grubun üzerine kapalı değildir. Aksine bu, beşeriyeti kapsayacak şekilde uzun ve geniştir. Tabi eğer beşeriyet Allah Teâlâ’nın kendi mahlûkuna ve nerede olursa olsunlar tüm Âdemoğullarına seçtiği ve razı olduğu dini kabul ederlerse. Bu Arap yarımadasının siyasi tarihinde tamamıyla yeni bir şeydi. Resulullah (sav) bununla, kabilecilik ve kabileciliğe bağlılık şiar ve sloganından yeni dini kabul eden herkesi bir arada toplayan ümmet şiarına ve sloganına nakletmiştir. Kuran-ı Kerim ümmet tabiri ile gelmiştir. Allah-u Teâlâ mealen şöyle buyurmaktadır: “Hakikatten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdenizdir. Ben sizin Rabbinizim. Öyleyse bana kulluk edin.” (Enbiya-92) Allah-u Teâlâ mealen şu sözünde de bu ümmetin vasat bir ümmet olduğunu bildirmektedir. “İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanızı, Resulünde size şahit olması için sizi mutedil (vasat) bir ümmet kıldım.” (Bakara-10)
Allah(cc) bu ümmetin müspet (olumlu) bir ümmet olduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla, çağında cereyan eden meselelere ve olaylara karşı, seyirci bir tutum sergileyemez. Aksine iyiliği emredecek, kötülüğü menedecek, faziletli şeylere davet edecek ve rezilliklerden de sakındıracaktır. Allah (cc) mealen şöyle buyurmaktadır: “Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emrederek, kötülükten menederek ve Allah (cc)’a inanırsanız. Ehli Kitapta inansaydı elbette bu kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var. (Fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Ali İmran-110)
Devamı gelecek