Bizleri Müslüman olarak yaratan ve İslami bir bilinç veren Rabbimize, adına, şanına ve sultanlığının azametine layık hamd, sena ve şükürler olsun.

   Aziz peygamberimize, ailesine ve dostlarına da salat ve selam olsun.

   Değerli kardeşler, aziz dostlar. İmtihan yurdu olan dünya bizim için ahiretin tarlasıdır. Bazen dünyaya söven insanlar ile karşılaşıyoruz. Böyle birine imam Ali ( Allah ondan razı olsun) rast geldiğinde onu şiddetle uyarmış ve dünyanın asıl itibariyle Allah’ın rızasına ulaşma konusunda bir geçiş mekânı olduğunu ve bu hayatı boş geçirmememiz gerektiğiyle alakalı olarak nasihatlerde bulunmuştur.

   Gerçekten baktığımızda ömür sermayemiz hızla tükeniyor. Bu kısacık ömrümüzde bize kalacak olan ise hayır ve hasenatlardır. Efendimizin kapısına gelen bir dilenciye Ayşe annemiz bir miktar geçimlik verir. Efendimiz mealen ; “ Ayşe, işte verdiğin bize kalacak” diye buyurmuşlardır. Namaz gibi farz ibadetleri zaten yapmakla mükellefiz. Asıl olan sünnet ibadetler, infak vb. hasenatları devam etmektir. Güzel ahlak ile insanlarla muamele edebilmek te yaratılış gayelerimizdendir. Aile fertlerine İslami bir ahlak kazandırmak bizim en büyük görevlerimizdendir. Çocuklarımızı sokak terbiyesiyle değil de Kuran ve Sünnet terbiyesiyle yetiştirmeliyiz. Ki Rabbimiz bizden razı olsun.

   Son zamanlarda görüyorsunuz. Cinayet, hırsızlık, kumar, içki, zina, uyuşturucu… Haberleri neredeyse günlük olağan meşgaleler olarak sunulmakta ve bazı kesimler tarafından normalleştirilmektedir. Bu tür gayri İslami ve gayri insani suçlar neredeyse ilkokula kadar inivermiştir. Anne, çocuğunu, çocuk babasını, genç, kız arkadaşını, patron işçisini, yolcu, servis şoförünü gözünü kırpmadan öldürebiliyor.

   İslami ahlakın kalmadığı toplumlarda güvenlik kuvvetleriyle asayişi sağlamak neredeyse imkânsız gibidir. Dolayısıyla içerisinde yaşadığımız toplum da maalesef hızla İslami yaşantıdan uzaklaşmaktadır. Tehlike büyüktür yani. Böyle bir pozisyonda en büyük görev diyanet işleri başkanlığı, İslami sivil toplum kuruluşları, toplumdaki kanaat önderleri ve elinden iyilik gelebilen herkese düşmektedir. Devlete düşen ise suçun caydırıcılığını sağlayacak yasaların yanında bu kesimlerin önünü tam açmak ve destek vermektir. Polisiye tedbirler ile ahlaklı ve erdemli bir toplum modelini oluşturamayacağımıza göre, çok ciddi organizasyonlar ile İslami ahlak ve terbiye tekrar neşvü nema bulmalıdır ülkemizde…

   İmam, vaiz ve müftü kardeşim, hızla günah bataklığına doğru koşan yani ateşe koşan bu toplum seni bekliyor. Gerekirse, kapı kapı dolaşmalı, misafir olmalı, insanımızı dinleyip topluma İslami bir şuur vermelisin. Suç oranlarını sıfırlamalısın. Bu senin görevindir. Sen görevini layıkıyla yapmadığında hapishaneler, hastaneler ve kabristanlar dolup taşmakta maalesef.

   Âlim kardeşim, muhterem Seydam, bu birkaç günlük dünyada hakkı haykırma konusunda çekinmemelisin. Senin çekineceğin tek kişi, Allah olmalıdır. Tebliğ görevini yapmadığına korkmalı ve yanmalısın. Âlimin görevi, enbiyanın görevidir. Görevini yapmayıp toplumun ıslahına sebep olmuyorsan yarın mahşerde nasıl hesap vereceksin. Görevini ifa etmediğindeinan ki toplumda işlenen her suçun hesabı mahşerde senden de sorulacaktır.

   İslami bir bilince sahip, suç oranlarının sıfıra düşeceği günlere ulaşma dileklerimle…