Eylül denince hazan ve hicranı anımsadık hep. Ömrün sona ermesini hatırlatan sararmış ağaçlar,
yere dökülen hüzün yüklü yapraklar ve gözyaşı olan yağmurlar… Ama eylülün bir adının da şehadet
olabileceğini hiç tahmin etmezdik. Eylülün bir adının da Fuat olabileceğini…
Fuat… Senden ayrılalı yıllar oldu. Yıllar geçti ama sen hala bizimle berabersin. Seni son görüşümden
beri, aynı yerdesin. Yıllar bizi ezdi, eskitti ama sen aynı, gençliğinin baharındasın. Belki de şehadete
kavuşanların ölmedikleri sırrı da budur…
Seninle aynı havayı soluyan, aynı öğrenci evini paylaşan, aynı evrensel düşünceye sahip, aynı
yollardan geçen dostların yıllar geçmesine rağmen seni asla unutmadılar, unutamadılar. Senden
ayrılmak, bu fani dünyadan senin dostluğundan mahrum kalmak belki de en ağır hicranımızdı. Dava
dağlarımızın bozkırları senin terin, gözyaşın ve kanınla yeşerip bir bahara dönüşüvermiş olsa da,
sensizlik diyarlarında biz dostların hep kışı yaşadık inan…
Fuat… Şehit denildiğinde, kara bulutların ardından gülümseyen güneşi, gecelerin karanlıklarında
doğan dolunayı, kara kışta yeşeren kardeleni, baharı muştulayan ilk çiçekleri ve seni hatırlarız. Bir
demet çiçekle baharın gelebileceğini yine sizlerden öğrendik. Sizler bizim şehadet öğretmenlerimiz
oldunuz.
Fuat… Bir buğday danesi toprağa düştüğünde, bir sümbül yeşeriverir. Sizin bereketli ve tertemiz
teriniz, gözyaşı ve kanınız o sümbülü bitiriverir çorak topraklarda. Sonra bire on, yirmi, yetmiş oluverir
müjdelerle. Nice Fuat’lar, Ali’ler ve de Yasin’ler hayat bulur baharlara hasret coğrafyamızda…
Ardından tekrar bir şehadet mevsimi çöker üstümüze ve ölü ruhlarımıza hayat oluverir azizler…
Aradan onca yıl geçmiş olsa sizleri hep yanı başımızda his ettik, başımız her dara düştüğünde,
zemheri kıştaki fırtınalarda dizlerimiz kırıldığında, tüm genişliğiyle yeryüzü dar geldiğinde bizlere,
azminiz kamçı oldu benliğimize, kanınız meşale oldu aysız gecelerimize, ter ve gözyaşınız gayret oldu
uzun ve bitimsiz yollarımıza, yeniden yeşeriverdi ümitlerimiz, ümit ve hayat kaynağı oluverdiniz
muttaki gençlerimize…
Zamanımızın Musap ve Ebu Zer’leri, Bilal ve Habbap’ları, Ali ve Hüseyin’leri, Said ve Selahattin’leri
sizlersiniz. Ümmet yeni Fuat ve Hanifi’leri yetiştiriyor bağrında. Arkada kalmasın gözleriniz, sizin pak
davanız omuzlardan asla inmedi ve de asla inmeyecektir.
Cahiller sizin kim olduğunuzu bilmeseler de, tarih sizi zamanlarınızın kahramanları olarak belleğine
kaydetmiştir. Değil on yıllar, yüzyıllar geçse de sizler hep rahmetle, özlem ve minnetle anılacaksınız.
Bizler de sizlere kavuşuncaya kadar, yolunuzdan sapmadan hep sizlerin hasretiyle yaşayacağız. Sizler
tüm zamanlar boyunca hep bizim azizlerimiz ve kahramanlarımız olarak kalacaksınız.
Rabbimiz siz şehitlerin yaşadığı hayatı ve akibeti bizlere de nasip eylesin… Rahmanın sofrasında,
ahirette, ebedilik diyarında kavuşmak ve görüşmek dileklerimle…
NOT: Bu yazı 19 Eylül 1992 tarihinde henüz lisede davetçi bir öğrenci iken hak ve halk düşmanları
tarafından şehit edilen FUAT YAŞASIN hatırasına kaleme alınmıştır…
FUAT
Yusuf CAN
Yorumlar