Argeş, kuşlara biraz daha yaklaşmaya çalışırken ürküp tekrar uçtular. Ama hava
şartları uzun uzun uçmalarına izin vermiyordu. Yine görüş mesafesinde yere
kondular. Argeş yağmur çamur demeden peşlerine düştü. Ürkek yabani kuşlar
uçtukça o da arkalarından gitti. Ne kadar zaman geçtiğini, ne kadar yol
gittiğini bilmeden büyülenmiş gibi aralıksız yürüdü. Dizlerinde derman tükeninceye dek takibini
sürdürdü. Av heyecanıyla çarpan kalbi yorgunluktan duracak gibiydi. Gittikçe
nefes alamaz olmuştu. Sislerin seyrekleştiği, bulutların çizgi halinde bittiği
ve aydınlığın başladığı bir yere geldi. Önünde baş döndüren bir uçurum olduğunu
hemen fark etmese düşüp paramparça olabilirdi.
Bulunduğu yer o kadar yüksekti ki bir an kendini bulutların üstünde sandı.
Fırtına aşağılarda kalmış, muhtemelen köyünün de yer aldığı bölge, üzerine
gazap inmiş gibi hâlâ kapkara bulutlar altındaydı. Kaf Dağı’nın bulutları aşan
üst kısmında olduğu anladı. Manzara muazzamdı. Yere yansıyan koca gölgelerin ne
olduğunu anlamak için başını yukarı kaldırdı. Türlü türlü kuşların daireler
çizerek uçtuğunu ağzı açık izledi. Dağın devasa yamaçlarında yer adeta şekil
değiştirir gibiydi. Anlık zaman dilimlerinde uçurumlar, sarp tepeler, düz
alanlar, tanıdık yerler görmek mümkündü. Beyaz köpüklü sular yere hiç temas
etmeden akıyordu. Sanki sağa sola taşmasını engelleyen şeffaf zarlar vardı.
İçinde gezinen balıklar, yılanlar, kurbağalar suyun dışında uçuyor gibiydi. Otla
ağaç karışımı bitki örtüsü dağa başka gezegen izlenimi veriyordu. Toprağın üstünü
tamamen örten sarmaşıklar, uzun tüylü halılardan daha yumuşaktı. Uçları hançer
kadar sivri kayalıklar dağın devasa tepelerine heybet katıyordu. Kim bilir
görüş alanının dışında daha ne güzellikler vardı ama Argeş’in daha fazla
ilerlemesine takati yoktu. Fakat bu kadar gelmişken eli boş dönmek olmazdı. Hem
buradan götürebileceği herhangi bir kanıt, halk arasındaki ününe ün katardı.
Tekrar hedefine odaklandı.
Kuşları şimdi daha iyi görebiliyordu. Çapraz şekilde boyuna astığı yayını
çıkardı ve bir ok yerleştirdi. Yayı gıcırdayana dek gerdi ve bıraktı. Kuşlar o
kadar büyüktü ki ıskalaması imkânsızdı. Ancak okun hedefe tesir etmesi olağan
değildi. Yine de içlerinden birinin canını yaktığı için kuş yerde üç beş çırpınış
yaptıktan sonra havalanarak diğerlerinin peşine düştü. Berrak aydınlığa doğru
gözün görme menzilinden çıkana kadar uçup gittiler. Yalnız vurulan kuşun
çırpışları sırasında birkaç tüyü yerde kaldı. Argeş varıp aldı onları. Pamuk
gibi hafif ve ipek gibi kaygandılar. Birer kılıç büyüklüğünde olan tüyleri güzelce
sarıp yayıyla birlikte beline astı. Son kez Kaf dağının zirvesine doğru baktı
ve gördüklerini aklına nakşederek inişe geçti. Yön tayin etmeden epey
yürüdükten sonra aklı başına yeni gelmiş gibi “Nereye gidiyorum?” dedi kendi
kendine. İçinden geçerek geldiği sisli bulutlu karanlığa dönmek istemedi. Suyun
çağıldayarak aktığı vadilerden birini kendine işaret alarak rastgele yürüdü. Saatlerce
yol almasına rağmen sanki hep aynı yerdeydi. Boşluğa attığı adımlar onu
sarsıyordu. Artık kendini taşıyamayacak kadar bitkindi. Susuzluğunu gidermek ve
elini yüzünü yıkamak için vadiye indi. Çöktü suyun kenarına, su zaten yarı beli
hizasında akıyordu. Eğilmeden ellerini uzattı. Varlığını hissetmediği suyu
dudaklarına doğru getirecekti ki dengesini kaybetti ve suyun içine yuvarlandı. Yumuşacık
suyun içinde aşağılara doğru sürüklenirken son gördüğü şey Kaf Dağı’nın da
yavaş yavaş uzaklaştığıydı. Şimdi zıt yönlere doğru uzaklaşıyorlardı.
Argeş gözlerini açtığında, kendini dümdüz bir ovanın içinden geçen derenin
kenarında buldu. Hâlâ yarı baygın haldeydi. Yaşadıklarının gerçek olup olmadığı
geldi aklına. Hemen elini beline uzattı ve tüylerin orada olup olmadığını
yokladı. Evet oradaydılar. Sürünerek kendini biraz kenara çekti. Ağır bir enkaz
altındaydı sanki. Öylece bıraktı kedini. Gözleri tekrar kapanmak üzereyken nal
sesleri geldi kulağına. Gerisini hatırlayamadı.
Argeş ikinci kez gözlerini açtığında, ilk gördüğü şey; yanı başında duran uzun
saçlı, derli toplu ama yaşlı bir adamdı. İki gündür sırtüstü yattığını da yine
ondan öğrendi. Vücudunun tamamına özel karışımlı bir yağ sürülmüştü. Belden
aşağısına soğuk su dolu tulumlar bırakılmıştı. Yaşlı adam gencin biraz
beklemesini söyleyip çıktı odadan.
Başka bir odada hazırlanan büyük masaya iki kişilik yemek bırakıldı. Yaşlı adam
bitki özlerinden hazırladığı içeceği masaya koydu ve konuğunu almaya gitti. Fazla
incitmeden koluna girerek yemek masasına getirdi. Karnı çok acıkan Argeş,
teklif beklemeden başladı yemeğe!
Karnı doyduktan sonra konuşmaya başladılar. Yaşlı adam ona kim olduğunu,
nereden geldiğini ve nehir kenarında ne işi olduğunu sordu. Delikanlı,
bilincini yokladı, hatırladığı her şeyi anlattı. Söz arasında yayını ve diğer
malzemelerini sordu ama yaşlı adam sonra söyleyeceğini belirterek konuşmasını
bitirmesini istedi. Argeş, sözünü bitirince sustu.
Yaşlı adam, gencin gözlerinin içine uzunca baktıktan sonra şöyle dedi: “Senin
köyünü biliyorum, burası bir han, geçimimi kervan kafilelerini ağırlayarak
sağlıyorum. Her taraftan buraya insanlar gelir. Bu yolun gidebildiği yerlerde
olan biten her haber bir şekilde bana ulaşır. Seni dere kenarında bulanlar sürü
çobanlarıydı. Hekim olduğumu bildikleri için seni bana getirdiler. Köyüne
gelince, duyduğum kadarıyla harabeye dönmüş. Çok büyük bir fırtına, ne var ne
yoksa hepsini yerle bir etmiş. Evleri yıkılan kimi köylüler yıkıntılar altında
kalarak can vermişler. Dışarıda bulunan tüm hayvanlar da öyle. Sana gelince, anlattıklarına
inanıyorum. Daha önce senin gibi bir konuğum olmuştu. Ondan farklı olarak sen
Kaf Dağı’ndan işaretlerle dönmüşsün. Atalarımın dediğine göre nadiren böyle
fırtınalar kopar ve sebebi de senin geldiğin dağın hava değişiminden
kaynaklanıyormuş. Kendini iyi hissettiğin zaman söyle sana yol azığı
hazırlayayım. Üç günlük yol gideceksin. Yalnız sen den şu kuş tüylerinden
birini istiyorum!”
Epeyce vakit alan konuşmalarının ardından delikanlı köyünün ve köylülerinin
başına gelenlerin merakıyla hemen yola çıkmak istediğini söyledi. Yaşlı adama
yardımından dolayı şükranlarını sundu. İsterse bütün tüyleri hatta yayını bile
alabileceğini dile getirdi. Zaten fırtınadan sağ salim döndüğüne göre anlatacakları
için başka kanıta gerek yoktu. Daha önemlisi köyünde neler olup bitiğiydi.
Argeş, aynı günün akşamına doğru yaşlı adamın yol tariflerini alarak handan
ayrıldı. Aklında sorular, yorgun bedeninde heyecan ve üstesinden gelemediği
şüphelerle köyüne doğru yola revan oldu.
Fırtına bölgede çok tahribat yapmıştı. Bazı yerlerde ağaçları, bitkileri kökünden
sökerek sürükleyen rüzgârlar esmiş, bazı yerlerde de seller önüne gelen her
şeyi yıkıp gitmişti.
Argeş, hikâyesini kimseye anlatmadı. Halk yaralarını sarıp, acılar biraz
dinince belki anlatırdı olanları. Fakat şimdilik sağ kalan köylülerinin dertleriyle
ilgilenmeliydi. Kaf Dağı’ndan getirdiği kuş tüylerini özel bir sandığa koyup
kaldırdı.
Hayatın normale döndüğü günlerde, bir söylenti halk arasında dilden dile
dolandı. Anlatılanlara göre, bir kervan kafilesi, başı göğe eren, genişliği
ufukları kaplayan devasa bir dağın hareket ederek uzaklaşıp gözden kaybolduğunu
görmüştü. Haberin doğruluk derecesi tartışıldı günlerce. Söylentinin merak
uyandırması üzerine yaşlılar atalarından duydukları eski hikâyeleri anlattılar
tekrar tekrar.
Argeş, zamanı geldiği için başından geçenleri biri bir anlattı. Hem
anlattıkları hem getirdiği tüyler büyük yankı uyandırdı. Artık kimsenin efsane
dağın varlığından şüphesi kalmadı. O, artık büyük bir kahramandı. Suya düşerken
dağın uzaklaşmaya başladığını o da söyledi. Bu haber, kervancıların anlattığını
doğruluyordu. Dağ harekete geçmişti. Zaten daha sonra kimse Kaf Dağı’nın
varlığından bahsetmedi…
ÇOCUKLAR İÇİN MASAL: 4 KAF DAĞINDAN GELEN KUŞLAR-2
Van Olay
Yorumlar