Cami, biz Müslümanlar için olmazsa olmazlarımızdandır. Allah’ın evi yani beytullah diye halk arasında isimlendirilmiştir. Bizim nezdimizde camiler, Kâbe’nin yeryüzündeki şubeleridirler.
Camilerimiz ne kadar mübarek ise, camileri dolduran insanlarımız da o denli mübarektirler. Camiye devam edenin mümin olduğuna şahitlik edilir ve camide cemaatle kılınan namazın diğer ferdi kılınan namazlardan kat be kat faziletli olduğu hadislerden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla cami ve mescit demek, hayır, bereket, sevap ve cennet demektir. Camide kıldığımız namazımızın ne kadar bizi tuttuğunu yani manevi manada bizi huzurlandırdığını hepimiz biliyoruz.
Toplum içerisinde Salih insanların geçmişini araştırdığımızda, gençliklerinden hatta çocukluklarından beri, birer cami müdavimleri olduklarını tespit edebiliyoruz.
Yıllar önce askerliğimi yaptığım yerde namazlarına devam edenlerin, camilerde yıllarca ders alıp verdiklerini kendilerinden öğrenmiştim. Bu gerçeği çok kişiden de duydum. Cami müdavimi doksanlı yılların kuşağını dinlediğimizde karşımıza muazzam hikâyeler çıkacaktır. O dönemin kadife darbelere maruz kalan mağdurları yıllarca zindanlarda bedel ödemişlerdir ve belki de şu an toplumumuzun en önemli manevi dinamikleridirler.
Camilere gittiğimizde eskiye nazaran fazla olmasa da sadece yaşlılara denk gelmemiz çokça üzüntü verici bir durumdur. Diyanetin Kur’an kursları belli dönemlere hastır maalesef. Bu kurslar daimi olsaydı belki de daha güzel, cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle dolu manzaralara şahit olacaktık camilerimizde. Sadece emeklilerin dolduracağı camilerimiz geleceğimiz açısından güven vermemektedir. Ne zaman ki camilerimiz her kesimden dolarsa işte o zaman istikbalimize, toplumumuzun istikametine ve memleketimizin ihyasına şahitlik edebiliriz. Camilerimizin doluluğu, toplumumuzdaki suç oranlarıyla orantılıdır desek yanılmayız herhalde. Şunu demek istiyorum; camilerimizin doluluk oranı suçların düşme oranıdır. Camilerimiz doldukça toplumumuz ıslah olacak ve suç potansiyeli de azalacaktır. Bu nedenle Diyanet işleri başkanlığına bir çağrımız olacaktır; lütfen Kur’an kursları sadece belli dönemlerden ibaret kalmasın. Eğer personeliniz yetersiz kalıyorsa ilgili STK’lar ile bir protokol çerçevesinde bu kursları daha geniş bir çerçevede yürütebilirsiniz.
Şimdi gelelim ailelere düşen bu konudaki sorumluluğa. Hanım kardeşlerimiz, eşiniz namaz vaktinde camiye gitmiyorsa onu camiye kovun. Eşiniz ile tartışmanız sadece bu olsun. Belli bir yaşa gelen çocuklarınızı da camiye kovun. Beddua mı etmek istersiniz. Şöyle söyleyebilirsiniz mesela “ – Allah’ım eşim ve çocuklarım camiden çıkmasınlar. Hep camiye devam etsinler. Cami aşkı için beterin beteri olsunlar. Hatta Allah’ım çocuklarım hoca, müezzin olsun.” Erkek kardeşlerim, hayatın bin türlü meşgalesi ve sıkıntısı vardır. Sadece namaz vakitlerinde değil diğer zamanlarda da bazen camiye gidin bir köşeye oturup uzunca tefekkür ve münacatta bulunun. Huzura erdiğinizi anlayacaksınız. Bir probleminiz mi var, hemen camiye koşun. Sorunlarınızı orda öncelikle tefekkürle ve dua ile halledin. Hele ki sizler İslami düşünce ekolünden geliyorsanız ve cami müdavimi değilseniz biraz ağır gelecek ama sanki iddianızda samimi değilsinizdir.
Camiler gençler ile şenlenir ve gençler ile hayat bulur. Genç kardeşlerimiz, meşgaleniz ne olursa olsun mümkünse namaz vakitlerinde camide olmanız gençliğinize ebedi bir gençlik katacaktır. Hatta Kur’an dersi için etrafınızda öğrenci bulup cami hocanıza teşvikçi ve yardımcı olun. Bunun hem dünyada ve hem de ahirette faydasını göreceksiniz.
Rabbimiz, bizleri cami müdavimi olanlardan eylesin.