Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a, selat ve selam kendilerini Allah yolunda gözlerini kırpmadan feda eden yiğitlerin şehadet öğretmeni olan Hz. Muhammed (s.a.v)'in üzerine olsun.

Aziz okurlar, malumunuz olduğu üzere şehadet ayı olan şubat ayını idrak ediyoruz. Bu vesileyle ben, siz değerli okuyucuları, Hasan el-Benna'nın mücadelesinin temel taşları hükmünde olan beş dustur ile baş başa bırakıyorum.

1-GAYEMİZ: ALLAH

Ey Müslümanlar! İslam davasının baştan sona kadar yegane gayesi, insanların kalplerini temizleyen, ruhlarını yücelten bir bağla; Allah ile insanlar arasında hakikî bir irtibat kurmaktır. Beşeriyete yaratıcısını doğrudan doğruya tanıtmaktır.
Göklerin ve yerin yaratılmasının, Peygamberlerin gönderilmesinin asıl gayesi de budur. Salih zatlar da ancak bu gayenin peşindedirler.
Bütün insanlar ve onların hareketleri ancak Allah'ı bilmekle düzelecektir. Günümüzde bütün İslam ümmeti, geçmiş milletleri helak eden şeyleri yapmaktadır.

Bunun içindir ki biz Müslüman kardeşler, İslam ümmeti'nin Allah'ın emirlerine boyun eğen bir millet olmasını istiyoruz. Bu da ancak Müslümanların Allah'ı bilmeleriyle, kalplerinin Allah'a tamamen bağlanmasıyla gerçekleşecektir.
Allah'ı hakkıyla bilme hissi kulun kalbine sızınca, insan eski halinden bambaşka hale döner. Kalp yepyeni bir hale çevrilince insan da yönünü Hakk'a çevirir, fert Hakk'a dönünce aile de döner. Aile Hakk'a yönelince millet de yönelir. Zira millet cemiyetten, aileden ve fertten başka bir şey değildir.
Bizler, «Gayemiz: Allah'tır diye haykırdığımızda Allah'ın kelamının her nizamdan üstün tutulmasını ve bütün Müslümanların «Allah'ı hakkıyla tanıyan» kimseler olmalarını kastediyoruz.

ÖNDERİMİZ: HZ. PEYGAMBER

Biz, AllahTeala'nın lider seçmediği herhangi bir insanı lider edinip ne onun için haykırırız ne de ondan bizim için bağırıp çağırmasını isteriz. Fakat biz Allah'ın Resulü olan Hz. Muhammed (s.a.v)'i gönüllerimizde yaşatıyoruz: Diridir Resûlüllah şüphesiz gönüllerimizde. Zamanla görülüp anılacak dillerimizde. Yemin olsun ki kelamullahi okuyan sanki hisseder, savt-ı Resûlullah'ı.
Evet, peygamber efendimiz (s.a.v.) gerek kuvvet, gerekse fazilet bakımından tam manasıyle bir liderdir. Hiç kimse Resûlüllah (s.a.v) gibi lider olamaz. Hiçbir insanın siyaseti, Resûlüllah'ın siyasetine ulaşamaz.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) şiddete dökülmeyen bir kuvvete, acizlik derecesine ulaşmayan bir yumuşaklığa, aldanmayan bir uyanıklığa, müstakbeli bildirebilecek bir ferasete sahipti. Bunlardan başka, Allah'ın desteğine, günah ve hatalardan korumasına ve tevfîkine mazhardı. Bu sıfatları haiz bir lider olan Hz. Muhammed (s.a.v)'in liderliğinden başka hangi liderlik yeryüzünde yaşamaya, ebedî kalmaya daha layık olabilir?
Hangi siyaset Hz. Muhammed (s.a.v)'in siyasetinden daha üstün olabilir? Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in güttüğü siyaset on sene zarfında yeni bir millet oluşturmuş, yeni bir medeniyet ve devlet anlayışı getirmiştir. Halbuki yeni bir ümmet olarak ortayı çıkardığı insanlar, Hz. Muhammed (s.a.v)'in kurduğu medeniyet ve tesis ettiği devletten hiç bir şey bilmemekteydiler.

Bu liderlik Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in de hadis-i şerifinde belirttiği gibi ilahî bir liderliktir: Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: 'İftihar etmiyorum ama ben Âdemoğlunun efendisiyim. İftihar etmiyorum ama ben geçmiş ve geleceğin en üstünüyüm.'
Nice liderler vardır ki, zamanla liderlikleri unutulmuş, yok olmuştur. Fakat Hz. Muhammed (s.a.v)'in liderliği daha da artmaktadır. Getirdiği Şeriat daha da kökleşmekte ve yerleşmektedir. Zamanlar geçtikçe Hz. Muhammed (s.a.v)'e inen islam Şeriatı daha da açıklığa kavuşmakta ve bütün rejimlerden mutlak bir üstünlüğe sahip olduğu güneş gibi ortaya çıkmaktadır.

ANAYASA'MIZ: KUR'AN

Bizim Kur-an'dan başka anayasamız yoktur!..
Kur-an'ı kerim, yüce semadan Hz. Muhammed (s.a.v)'in kalbine muska yapılmak için, sadece kabirlerde, matemlerde okunmak için, satırlara yazılıp ezberlenmek için, kağıtlarını yüklenip, ahlakî yönünü ihmal etmek için, sözlerini ezber edip hükümlerini terketmek için inmemiştir.
Kur-an'ı kerim, insanlığı hayır ve saadete kavuşturmak için inmiştir. «Şüphesiz ki size Allah katından nur ve apaçık bir kitap inmiştir. Allah Teala bu kitapla rızasına uyanları selamet yollarına sevkeder. Onları emriyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları doğru yola sevkeder.
Ey Müslümanlar! Yabancıların kanunlarına razı olup da ilahî nizama razı olmamanız ayıp değil midir?' Halbuki Allah Teala Kur-an'ı kerimin hükümleriyle hükmetmeyen her milleti «fasıklık» ile vasıflandırıyor: «Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler. işte onlar fasıkların ta kendileridir.
Allah'ın kitabı ile hükmetmeyen bugünkü Müslümanlar, şu misallerde zikredilen kimselere benzemektedirler:

a) Elindeki lambayı söndürüp körden imdat bekleyen adama:
Ey Müslümanlar! Allah tealanın kitabını bırakıp bu hale geldikten sonra elinde lamba bulunduğu halde onu söndürüp körlerden kılavuzluk bekleyen adam gibi oldunuz.

b) Lambanın düğmesine basmayıp karanlıkta körü körüne dolaşan adam:
Bugün Allah'ın kitabını bırakan Müslümanlar, önündeki lambanın düğmesine basıp her tarafı aydınlatmayan, kendisini kuşatan karanlık içinde sağa-sola çarpan, şuursuzca hareket eden bir cemaat gibidirler.

c) Dalgalara tutulan bir geminin yolcularına: Günümüzde bütün alemi, materyalizm akımı kaplamıştır. Maddecilik, insanları, dalgalar içinde sağa-sola sallanan bir geminin yolcuları haline getirmiştir. Bugün insanlık ızdırap içindedir. Acı çekmektedir. Şahsî çıkarların ve açgözlülüğün ateşinde yanıp kavrulmaktadır.

d) Elindeki hazineleri bırakıp faizcilerden en yüksek oranda faizle ödünç para alanlara: Bugün hukukçular, Kur-an'ı kerimi bırakıp beşerî düzenlere başvurunca elindeki hazineleri bırakıp faizcilerden en büyük faizle ödünç para alanlara benzemişlerdir. Şüphesiz ki, akıllı bir kimse bunu yapamaz.
Yazıklar olsun hukukçulara, yazıklar olsun. Gayret sarfediyorlar, hala bir şey bulacaklar. Ellerinde ab-ı hayata davet eden Kur'an en yüce metod ve mukaddes ahkam. Biz Kur-an'ın her asırda ANAYASA olmasını istiyoruz.

YOLUMUZ: CİHAD

İnsanlara Allah'ı tanıtmak, Hz. Muhammed (s.a.v)'in liderliğini bütün insanlığa kabul ettirmek ve bütün dünyayı Kur'an-ı Kerimin nuru ile aydınlatma ancak ve ancak cihad yoluyla gerçekleşir. Başka çıkar bir yol yoktur.
«Hayat; iman ve cihat'tır. Birçok insanlar biz Müslüman Kardeşlerin, gayemizi gerçekleştirmek ve İslam ülkelerinin bir kısmını işgal edenlere karşı koymamız için maddî güçlere muhtaç olduğumuzu söylerler. Öyledir ve bu bir gerçektir.
Fakat bundan daha önemli olan şudur ki: Her şeyden önce üstün ahlak, temiz vicdan, sarsılmaz iman gibi manevî kuvvetlere muhtacız. Biz hakkımızın olduğuna inanıp içinde bulunduğumuz bu tavrı değiştirdiğimiz zaman elbette ki, maddî kuvvetleri her yönden elde edeceğiz. Tarih bunun misalleriyle doludur.

Biz bunu ileri sürerken kendimizden bir şey icat etmiyoruz. Bu fikrimizi en derin kamus, uçsuz-bucak-sız deniz ve en sağlam Anayasa olan Allah tealanın kitabından alıyoruz. Çünkü yüce Rabbimiz şöyle buyürüyor: 'Şüphesiz ki bir millet kendini değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirmez.'
Kur-an'ı kerim birçok ayet-i celîlelerinde manevî kuvvetin maddî kuvvetten daha üstün olduğunu beyan buyurmaktadır.
Aslında itibar cephane ve silaha değil, bunları kullanan manevî kuvvetedir. Bunları sevk ve idare eden manevî ruhadır.

Sarhoş ve ayyaş kişiye zenginliğin faydası ne olabilir? Korkak ve hain için silahın değeri ne olabilir? Güzel ahlakla silahlanmayan bir orduda sayının değeri ne olabilir? Çünkü isyanlar nimetleri giderir. Musibetleri artırır, azmi kırar, vicdanları köreltir, vatanperverlik ruhunu öldürür, kahramanlığı, şehameti ve yiğitliği söndürür. Bu ise başarısızlığın ta kendisidir.