Malum olduğu üzere insanlara nasihat etmenin bir yolu da onlara kıssa anlatmak ve bu kıssa üzerinden insanların yaptığı hata ve günahlardan vazgeçmelerini sağlamaktır. Zira  ” Bir musibet bin nasihatten evladır” sözü musibetin yani kıssanın insan üzerindeki ıslah etme fonksiyonunu ifade etmektedir. Günlük hayat içersinde de hemen hemen her insan kıssanın ne kadar etkili olduğunu tecrübe etmiştir. Bunun yanında saatlerce yapılan nasihat neticesinde ıslah olmayan birçok insan, başına gelen bir musibet ile ıslah olabilmiştir.

Buna binaen ben de bu yazımda bir kıssayı köşemize misafir edeceğim.

Zamanın birinde bir ülke varmış. Bu ülkeni n çok garip yönetim şekli varmış. Yönetim şekli şu şekildeydi; ülkenin başında bulunan kral en fazla dört yıl ülkeyi yönetebiliyordu. Dört yılın sonunda ise kralı bir çöle terk ediyorlar ve kral da çöl ile baş başa kalıyor. Çöle direnebildiği kadar direniyor ama çöl direnilebilecek bir durumda olmadığı için krallar kısa süre sonra ölüyordu.

Hal böyle olunca artık kimse kral olmaya cüret edemiyordu. Halk ülkenin başsız olmasından dolayı ciddi sıkıntılar yaşamaya başlamıştı. Bir müddet sonra bir genç, kralı seçen devlet büyüklerinin yanına gitmiş ve kral olmak istediğini söylemiş.  Söz konusu devlet büyükleri gencin bu talebi üzerine kendisini bir sınava tabi tutmuşlar ve genç bütün sınav aşamalarının başarıyla geçmiş. Tabi genç ne yaptığının farkındadır yani bilinçli hareket ediyor.

Bu ülkenin diğer bir dezavantajı ise ülkenin surlarla çevrili olması ve surun dışında kalan toprakların ise tamamen çöl ile kaplı olmasıydı.

Söz konusu genç kral ülke yönetimini devraldıktan sonra kendince ülkeyi yönetmeye çalışmış. Tabi bu arada genç kral dört  yıl sonra çöle terk edileceğini bildiği için ülkenin güvenilir birçok askerini gizlice görevlendirmiş. Bu görevlilerin işi akşam ülke insanları evlerine geçip yattıktan sonra surun dış kısmına geçip çöller ile kaplı alanı ağaçlandırma çalışması yapmaktı.  Bu görevliler tam dört yıl buyunca bu görevi aksatmadan yaptılar. Gel zaman git zaman genç kralın ülkeyi yönetme süresi sona ermiş. Bunun üzerine devlet büyükleri süresinin bittiğini kendisine bildirmek üzere genç kralın makamına gidiyorlar ve krala; süren bitti, şimdi seni surun dışına götüreceğiz. Dediler. Tabi gelen devlet büyükleri gencin çok rahat ve mutlu olduğunu görünce çok şaşırıyorlar. Çünkü önceki krallar böyle biri durumda gelen devlet büyüklerine yalvarıyormuş, kendisini surun dışına terk etmesinler diye…

Neyse… Devlet büyükleri genç kralı alıp sur kapısının ününe getiriyorlar. Tabi bu arada bütün halk da olacakları izlemek için meydanı doldurmuş. Bir süre sonra sur kapısı açılıyor. O da ne! Çölün büyük bir çoğunluğu ağaçlarla dolu ve her taraf yemyeşil durumda… Herkes olanları hayretle izliyor, nasıl olur? Olamaz! Mümkün değil gibi sözler halk arasında dolaşıp duruyor.

Tam da bu sırada genç kral devreye giriyor ve anlatıyor; ben süremin dört yıl olduğunu biliyordum. Bunun için de kral olur olmaz surun dışını ağaçlandırmaya başladım. Dört yıl sonra karşılaşacağım akıbeti bildiğim için akıbetimin güzel olması için dört yıl boyunca gece yarısının birkaç saatini bu işe ayırdım ve bu hale getirdim. Benden önceki krallar bu duruma üzülürken ben sevinerek geldim. Çünkü geleceğime yatırım yaptım ve kazandım. Genç kralın anlattıklarını dinleyen halk ve devlet büyükleri hayretler içerisinde kalmış. Bir yandan da seviniyorlar çünkü artık etrafı ağaçlarla çevrili bir ülkeleri var.

Bunca olanlardan sonra devlet büyükleri ve halkın tamamı genç kralın ölünceye kadar kendilerine krallık yapmasını istemiş ve genç kral da bunu kabul etmiş. Kıssa burada bitiyor.

Kıssadan hissenin özü; ölüme hazırlığı olanın ölümü sevinçle karşılaması gayet tabii bir durumdur. Çünkü yıllar boyu onun için hazırlık yapan biri o gelince sevinmesi gerekir. Biz dahi uzun bir süre beklediğimiz bir misafirimizi karşılayınca seviniriz.

Ölüm ve ölüm sonrasına layıkıyla hazırlık yapanlara selam olsun…