Pandemi süreciyle beraber dünya genelinde bir eve kapanma süreci başladı. Bu sebeple zamanın çoğunu evde geçirmek zorunda kaldık. Tabi, evde geçirilen bu zaman gereği gibi değerlendirilmediği için de insanlar faydasız işlerle meşgul oldu ve bu faydasız işlerlerle meşgul olma ise bir alışkanlık halini aldı. Bu sürecin bir alışkanlık halini alması ise insanların asli işlerinden ve görevlerinden uzaklaşmasına sebep oldu. Bir toplumun asli görevlerinden uzaklaşıp gereksiz ve faydasız işlerle uğraşması ise o toplum için maddi ve manevi tehlikelerin ciddiyetini gösterir. Evet, pandemi sürecinin toplumda yerleştirdiği ve alışkanlık halini almasına sebep olduğu hasletlerden biri de şüphesiz rehavet hastalığıdır. Bu hastalık beraberinde başka hastalıkların da kapısını aralayan bir hastalıktır. Bir toplumda rehavet(rahatlığı alışkanlık edinme) yer edindiği zaman görev ve sorumlulukların yerine getirilmemesi ve bundan da kaynaklı olarak toplumun heva ve hevesine düşkün bir hal alması sonucunu doğurur. Heva ve hevesinin esiri olmuş bir toplum ise her yönüyle tehlike altında demektir. Nitekim Allah (cc) Furkan Süresi 43. ayette şöyle buyurmaktadır; ’’heva ve hevesini ilah edineni görmedin mi? ’’ yani heva ve heves insanlarda ilahlaşabilip insanların Allah’ın gazabına duçar olmasına sebep olabiliyor. Bu hal ise çok tehlikeli bir haldir maazallah… Corona virüs, insanların biyolojik olarak ciddi manada olumsuz etkilendikleri bir sürecin adıdır. Ama insanlar corona virüsün sadece maddi, yani biyolojik olarak getirdiği olumsuz etkilerine odaklandı. Odaklanmaları gereken hususlardan biri hatta en önemlisi manevi olumsuz etkileriydi. Kanaatime göre corona virüsün sebep olduğu en tesirli manevi hastalık ise rehavet oldu. Denilebilir ki “insanlar her zaman olduğu gibi işinde ve gücündedir. Herkes, kısıtlamalarla dolu bu sürecin acısını çıkaramaya çalışıyor. Her esnaf açığını kapatmak için çalışıyor. Rehavet bunun neresinde ya da kim rehavet içerisindedir?” Ben de derim ki, asıl sıkıntı da orda zaten! Her esnaf maddi olarak açığını kapatma derdine girdi ve bu süreçte kaybettiği manevi görev ve sorumluluklarını unuttu. Kaybettiği manevi değerler ise maddi açıklarının kurbanı oldu. Kaybettiği bu manevi sorumlulukların bazıları şunlardır; kitap okuma alışkanlığı, Kur’an okuma alışkanlığı, ailesine İslami terbiye verme alışkanlığı, insanlara İslam’ı tebliğ etme alışkanlığı vb. bunca kutsal manevi değerin toplumumuzda azalmasının tek sebebi rehavet ve bu rehavetin alışkanlık halini almasıdır. Evet, rehavete mahal verilmemeli ve rehavete sebep olacak hallerden uzak durulmalıdır. Başta toplumun gençleri olmak üzere herkes bu konuda teyakkuzda olmalıdır. Çünkü bizler inançlı insanlarız ve inancımızın bize öğrettiği değerleri yaşamak ve onları muhafaza etmek zorundayız. Bizler inancımızın gereklerini yerine getirdiğimiz sürece aziz ve bahtiyar olacağız inşallah… Rehavete mahal vermeyelim aksi halde rehavet bize mahal vermez!