BİRİNCİSİ İMANDIR: Müslüman, kendisini yaratan Rabbine tam bir iman ile bağlanmak zorundadır. Allah'a iman etmek, Allah'a eksiksiz bir yakin ile inanmak, tasdik etmek, kabul etmek ve teslim olmaktır. İman, müslümana büyük bir sorumluluk yüklerken aynı zamanda da yükünü hafifletip onu hayatın tüm sıkıntılarından bir nevi azat etmektedir. Allah'a iman etmek, kişiyi bağımsız kılar. Çünkü tek korkulacak, boyun eğilecek, itaat edilecek ve uğrunda her türlü fedekarlık yapılacak yegane güç Allah azze ve celledir. Allah'ın yarattıklarına sınırsız bağlılık kişiyi dünyada esir ve köle yaparken aynı zamanda onu ahiretin nimetlerinden de yoksun kılmakta, ebedi bir azaba itmektedir.

Şu kainatta her şey Allah'ı birleyip onun emirlerinin dışına çıkmazken, insanın Allah azze ve cellenin emirlerinin dışına çıkması ne büyük bir hasarettir.
' Ey iman edenler! Allah'a, peygamberine, indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz...'( Nisa 106)

'Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar...'(Bakara 137)

İKİNCİSİ İBADETTİR:
Dünyaya ibadet için gönderilmiştir insan. 'Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.' ( Zariyat 56) diyor kelamı kadim. Demekki insan bütün mesaisini dünyevi işlere, eğlence ve sair şeylere vermemesi gerekir. Hedef temel amaç olmadıkça, yapılan her iş beyhudedir. Siz bir öğretmen iseniz, sizin mesainizin ana hedefi insanlara birşeyler öğretmek olmalıdır. Eğer siz öğretmen olduğunuzu iddia edip, insanlara birşeyler öğretmiyorsanız, iddianız geçersizdir. Dolayısıyla yaşama sebebi abidlik olan insan, eğer Rabbine karşı ibadet sorumluluğunu ifa etmiyorsa, hedefinden sapmış demektir. Bu da onun her iki dünyası için felaket demektir. Madem biz Allah'a iman etmişiz, imanımızın ispatı olan ibadetlerimizi ihmal etmememiz gerekir. Allah korusun ibadetteki ihmalkarlık insanı imansızlığa kadar götürebilir.

ÜÇÜNCÜSÜ İHLASTIR: Abid olan insanın süsü ihlasıdır. İhlas demek, yaptığımız ibadetleri sadece Allah için yapmaktır. 'Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir.' (Enam 162) Biz Rabbimize iman ettik, imanımızın gereği ibadetlerimizi yerine getirdik. Ibadetlerimizi gösterişsiz, saf, duru, tüm şeytani vesveselerden beri, sadece rabbimize has kılmak gerekir ki ihlas tam da budur. Nice insan var ki ibadetleri gösterişten ibaret olduğu veya dünyevi bir maksat taşıdığı için mahrumiyet derelerine düşer. O dereler ki, cehennemin çukurlarıdır. Nice küçük ameller de var ki hedef Allah rızası olduğu için sahibini yüksek mertebelere çıkarır ve onu nice kaza ve belalardan beri kılar.

DÖRDÜNCÜSÜ DE İSTİKRARDIR: Müslüman Allah' a hakkı ile iman eder, imanının gereği olan ibadetlerini yapar, bu ibadetlerini de sırf Allah'ın rızası için yapar. Geriye en önemli şey kalır. O da devamlılık ve kararlılıktır. Biz buna istikrar diyoruz. Nice abid, mücahid ve alim insan görmüşüz ki bir süre sonra abitliği, alimlik ve mücahidliği bırakıp nefsinin esiri olmuştur. Çünkü karalı değildir, hedefe kilitlenmemiştir, istikrar sahibi değildir. İmtihan ömrümüzün sonuna kadar devam eder. Dolayısıyla şeytan aleyhilane de her zaman bizimle uğraşır. Bu nedenle bir müslüman kendi nefsine hiçbir zaman güvenmemesi ve şeytandan Allah'a sığınması lazımdır. Bir an olsun, nefsinin gayrımeşru isteklerine prim vermemelidir. Bundan da ne çıkar deyip küçük bildiğimiz günahlardan hatta ve hatta mekruhlardan da kararlı ve daimi bir şekilde, istikrarını elden bırakmadan kaçmalı, kaçınmalıdır. Müslüman günahlardan kaçınmadığı zaman, ibadetini yapsa dahi, o günahlar kabirde yılan ve çıyan olarak önüne çıkacaktır.

SON SÖZ: Günahların ve münkeratların toplumumuzun her kesimine sirayet ettiği bu zamanda kurtuluş gemimiz; tam bir iman, ibadetlerimizi ifa etmek, tüm amellerimizi Allah rızası için yapmak ve kullukta istikrarlı olmaktır. Bunun dışında bizim bir kurtuluş çaremiz yoktur. kendimizle beraber lütfen eş, dost ve akrabalarımızı da uyarıp bu fani dünyanın maddi ve manevi tüm tehlikelerinden azade kılmaya çalışıp, Rabbimize tam bir abid olalım.