Aslında o güne kadar hep dünyevi bir hayat yaşamıştı. Solcuların etkin olduğu bir dönemde, onlara bigâne kalmadı ve saflarında yer aldı. Fakat içinde bir boşluk hissediyordu. Gün geldi, bir davetçiden İslam’ı dinledi. Ruhunda bir inkılâp gerçekleşti. Artık o İslam uğruna cehd eden bir mücahitti.

Onu İslami bir düğünde tanımıştım. Mikrofonu ona verdiklerinde, tebliğde bulunmanın heyecanını sesinde hissettim. “Allah Amerika’dan büyüktür” diyordu koca yürekli adam. Bunca hizmete koşan birinin kem gözlerden ırak olması düşünülemezdi. Nitekim öyle oldu.

31 Mart 1992 tarihi, o yılın Ramazan ayının Kadir gecesine denk geliyordu. Gece, hem de Kadir gecesi saldırganlar için bulunmaz bir fırsattı. Çünkü şehidin hayatı Kur’an’dı ve Kur’an’ın nazil olmaya başladığı geceyi, yine Kur’an ile ihya edeceğini biliyorlardı. İftarını açan Şehid, bir süre sonra Kur’an okudu. 35-40 kişilik bir güruh, onun evini taramaya başladı. Okuduğu Kur’an ile birlikte yaralandı. Kendisi şehid oldu, yaralı mushaf hâlâ duruyor.

Evvel-2:

Hacı Biçer, Silvan’da, bir kadir gecesini Kur’an ile ihya ederken anlattığımız şekilde şehid olmuştu. Arkadaşı Salim’in ondan geri kalır yanı yoktu. Onun da hayatının tümü İslami hizmetten ibaretti. Hacı Biçer şehid olunca hemen taziyesine koştu. Taziyede konuşurken; “Aramızda öyle kardeşlerimiz var ki şehit mertebesindedirler; ancak bunu ne biz biliyoruz, ne de onlar kendilerini tanıyorlar” diyerek, aslında şahsını tarif etmişti. Zira aynı Ramazan’ın arefe gününde şehid düştü.

Aslında Salim, Susa’da oturuyordu. Köyde çobanlık yaparken, edindiği bir radyodan Dünya’daki İslami gelişmeleri takip etmeyi ihmal etmiyordu. Hizmet amaçlı olarak Silvan’da bir bakkal dükkânı açtı. O olmadığı zamanlarda, Susa’daki tebliğ çalışmalarını katliam şehitlerinden Hüseyin yapıyordu.

Bahsettiğimiz Kadir gecesinden, yani Hacı’nın şahadetinden iki gün sonra, arefe gününde, Ramazan boyunca okuduğu Kur’an’ı hatmetmek için camiye gitti. Hatminin son cüzünü okudu. 30 gündür gittiği camiye bıraktığı kendisine ait olan Kur’an’ı alıp eve gitti. Sonra evden çıktı. Aniden arkasında öfkeli bir kalabalık peyda oldu. Kalabalık ona taş ve sopalarla saldırmaya başladı. Salim ise kendisini koruyordu. Öyle ki hepsine mukabelede bulunuyordu. Taş ve sopaların kâr etmediğini anlayan kalabalık güruh, silaha başvurdu ve Salim oruçlu iken, arefe günü şehid oldu.

Ahir-1:

Yasin, Aytaç Hoca’nın öğrencisiydi. Annesinin nazeniniydi. Fakat evvelden yola revan olan kervanın yolcusuydu. Yaşı küçüktü. Buna rağmen ağabeyleriyle hizmet yarışına girmişti. Ta ki 2014’ün Kurban Bayramına kadar. O bayramda kendisini İslam davasına kurban verdi.

Kurbanı eda etmek, garibanların sofralarına et yetiştirmek derdinde idi ki, evvelde Salim’i şehid eden güruh ahirde de peyda oldu. Yine ellerinde taş ve sopalar vardı. Yine silaha başvurdular. Kurban ibadetinin gereklerini yerine getirme amacında olan Yasin ve arkadaşlarını şehid ettiler.

Ahir-2:

En son şehidin ismi Sacid. Kervandakilerle aynı özelliklere sahip. İsmi ile de müsemma. Bu kez şahadet mekânı mescid idi. Hem de rükûda iken.

Kur’an okurken şehid olmak Hz. Osman (ra)’ın bizlere bıraktığı adet idi. Namazda şehid olmak, Hz. Ömer (ra) ve Hz. Ali (ra)’nin yadigârı olarak erbaplarına miras kaldı.

Kervanın en öncüleri böyle iken, sonrasının evvel ve ahirleri de aynı teamül üzere şehid olmaya devam ettiler.

Evvel ile ahirin farkı zaman ve zemindi.

Kervanın yolcuları ise hep aynı.