Geçen hafta HÜDA PAR Adana İl Başkanlığına alçakça bir saldırı düzenlendi. Hadiseyi daha da menfur kılan husus ise, saldırının rablerinin  huzuruna namaz için durdukları esnada olmasıdır. İsmi ile müsemma olan şehidin bu hal üzerindeyken katledilmesi, bir yandan hayatının hitame şekli ile  gıpta edilmesini beraberinde getirirken, öte yandan mazlumca katledimesi bir o kadar öfke ve nefretin duyulmasına sebep oldu. Tarih boyunca mazlumca katledilenlerin yüreklerde farklı bir acısı olmuş, kuranı azimmuşan bu gerçeği mahsumiyetin açık delili olarak şu ifadeye yer verir,  diri diri  gömülen çocuklara  hangi suçtan dolayı öldürüldükleri sorulduğu zaman. Öyle ya hiçbir şeyden habersiz çocukları sırf gelenekleriniz istedi diye öldürmüş olmanızın  rabbimiz katında sizi kurtaracak bir mazeret olmayacaktır. tıpkı Sacidi şehit eden kudurmuş mahlukun içimden bir ses git onları öldür dedi demesinin onu Ahiret te kurtarmayacağı gibi. Peki  dünyada onu kurtarır mı.?

 Sacid’in şehit edilmesinin sebebi daha netleşmiş değil.  Fakat Hüda Par camiasının parti kurulmadan öncede toplumun ıslahı noktasında ortaya koymuş olduğu çaba, sürekli birilerinin gözüne batmaya devam etti öyle görünüyor ki devamda edecek. Çünkü varlığını sistemin alternatifi olma üzerine kuran partinin, sistemin insanları çıkmaza sürüklediği her noktada karşıdakinin kim olduğuna bakmaksızın ( ki bunlar günü geliyor pkk oluyor, zaman geliyor uyuşturucu baronları oluyor, birde bakmışsın milletin çocuklarını hırsızlığa götürmeye engel oldukları için bu çetelerin hedefi olmuşlar) çalışmalarını sürdürmeleri,  zaman zaman camiayı buna benzer hadiselerle yüz yüze getiriyor. Dolayısıyla bu kadar geniş alanda düşmanın oluşması Şehitler Kervanı’nın da aksamadan yoluna devamını beraberinde getiriyor.

Yeri gelmişken bir konuya daha değinmekte yarar var oda şudur;sacit kardeşimizin şehadetinden sonra sosyal medyada bir çok dava arkadaşının tepkilerine vaatlerine şahit olduk. Neydi bunlar diye bakınca ilk öne çıkanlar; yolun yolumuz, Davan davamız, emanetin emanetimiz, kanın zalimleri boğacak  gibi oldukça iddalı sözlerin söylendiğine şahit olduk. Hukukta bir prensip vardır müddei iddasını ispatla mükelleftir. Yani bir konu hakkında idda da bulunan şüpheye yer bırakmayacak şekilde bunu insanların nazarına sunmak zorundadır. Buradan hareketle yazımın başlığı önem arz ediyor. Dediğimiz gibi ise kanının hesabını nasıl soracağız. Biliyoruz ki sacit kardeşimizi şehit eden zihniyet neyi öne sürerse sürsün,şehadetiyle amaçlanan şey hakka davetin önüne geçmektir.

Peki intikamının hesabını sormayalım mı? Elbette soralım ve esaslı intikam nasıl alınır Üsdadımız said’i Nursi’den  dinleyelim; Büyük memurlardan birkaç zat benden sordular ki: “Mustafa Kemal sana üç yüz lira maaş verip Kürdistan’a ve Vilayat-ı şarkiyeye, Şeyh Sünûsî yerine vaiz-i umumî yapmak teklifini neden kabul etmedin? Eğer kabul etseydin ihtilal yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtarmaya sebep olurdun?” dediler. ( yani sistemin işleyişine razı olup diğer Müslümanları da buna ikna edebilseydi bir sorun yaşanmayacaktı)

Ben de onlara cevaben dedim ki: Yirmişer otuzar senelik hayat-ı dünyeviyeyi o adamlar için kurtarmadığıma bedel, yüz binler vatandaşa, her birisine milyonlar sene uhrevî hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zayiatın yerine binler derece iş görmüş. Burada kastedilen açıkça ifade edilmese bile Şeyh Said ( ra) kıyamından sonra Şehid edilen insanların durumudur. Üstad tarihe güzel bir örneklik bırakarak kıyamda şehit edilen kardeşlerinin mirasına sahip çıkmış, davan davamdır sözünün pratiğini yerine getirmiştir. Bugünde sacidin intikamının yolları aranıyorsa üstadın örnekliğinden gönüllere sükunet verecek bir intikam almak mümkün olacaktır. Şehidimize tekrardan rabbimizden rahmet diliyor, acılı ailesine sabrı cemil niyaz ediyoruz. Selam ve dua ile