Annemiz Hz. Aişe, O’nun ahlakını kendisinden soranlara, siz Kuran okumuyor musunuz? Allah azze ve celle Kalem suresinin 4. ayetinde ahlakı hakkında ‘Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin’ diye buyurmaktadır. Onun ahlakı Kuran idi, Kuran’dandı. O, Kuran’ı Kerim’e göre yaşardı. Kuran’ın emrettiklerini yerine getirir ve tavsiye ederdi. Sakındırdıklarından da sakınır ve sakındırırdı.
O, birgün ashabına, İslamın en sağlam halkası hangisidir? diye sormuştu. Ashabından namaz, oruç, cihad bile diyen olmuştu. Ama O, verilen cevaplara hayır, hayır deyip, kendilerine, Allah(ac) için sevmeniz ve Allah için olan nefretiniz, İslam’ın en sağlam kulpudur, demişlerdi. Yani bu sözlerinden yola çıkarak, şunu diye biliriz ki Namaz kılan, oruç tutan, zekat veren ve hatta cihada bile çıkan biri, tam anlamıyla İslama en sağlam yerinden bağlanmış sayılmaz, terkedebilir, vazgeçebilir. Ancak namazı, orucu, zekâtı ve cihadıyla birlikte, Allah için seven ve ancak Allah için nefret eden Müslüman, İslam’a en sağlam kulpundan bağlanmıştır, diyebiliriz. Evet, O’nun sevgisi Allah içindi. Olmasaydı en sevdiği kişi, bir kölenin oğlu olan Usame bin Zeyd, olmayacaktı. O’nun nefreti Allah içindi. Olmasaydı, hidayetleri için kendilerine İslam’ı tebliğe giderken sövüldüğü, taşlanarak dövüldüğü Taiflilere hidayetleri için dua edermiydi?
O, ‘Kolaylaştırın zorlaştırmayın, sevdirin nefret ettirmeyin’ diyor ve her zaman işleri kolaylaştıran, olmuştu. İslam’ı tüm insanlığa sevdirme mücadelesi için her türlü fedakârlıktan da geri durmamıştı.
Yine O, iki seçenek arasında serbest bırakıldığında, günah olmadığı sürece kolay olanı tercih ederdi.
Affederdi, hele bilmeden hata işleyenlerin hatalarını mazur görürdü. Islahları için kendilerine hikmetle nasihatlerde bulunurdu.
Bizler de Müslümanlar olarak melek değil, meleklerle de yaşamıyor ve onlarla da iş yapmıyoruz. İhanet haricinde tüm Müslümanlar bir birlerinin hata ve günahlarını bir yere kadar mazur görmeli ve bir birbirlerini severek, birbirlerine acıyarak, birbirlerinin ıslahına çalışmalıdır.
O, müşriklerle içiçe, müşrik bir düzende yaşamıştır. Ashabına, Kur-an’da da buyrulduğu şekilde, müşriklerin değerlerine sövmemeyi tavsiye etmiştir. Ancak ne O, ne de ashabı asla müşrik düzenin-düzenlerin değerlerini değer, simgelerini simge olarak da kabul etmemişlerdir.
Bugünün Müslümanı da gayri İslami sistemlerin değerlerini değer ve simgelerini simge olarak kabul etmemelidir.
O, nefsi için asla intikam almamıştır. Ancak, İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık edenlerin yaptıklarını da yanlarına bırakmamıştır. Bir-i Maune’de haince katladilen ashabının katillerine bir ay beddua etmiş ve hain katillerin üzerine de intikam için İslam askerini göndermiştir.
O’nun işi tebliğ, gayesi ıslahtı. Derdi, insanları şirkin, dalalet karanlığından, günah bataklığından kurtarmaktı. Bu halini Rabbimiz, Ku-ran’da O’na şu şekilde seslenerek bizlere bildirmişlerdir. ‘İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin’
Peki ya biz toplumun hidayeti için ne kadar kahır çekiyoruz, diye kendimize sormamız gerekmez mi? unutulmamalıdır ki İslam tebliği, İslam’ın esaslarındandır. O’nun ashabı, İslam’ı halka tebliğ etmek üzere kendisine biat etmişlerdi. İslam tebliği olmazsa toplumun gönlünde ne İman ne de sevilmesi gerekenlere sevgi kalır. Tebliğ olmazsa, ne ahlak ne namaz ne de oruç, zakat. Kalır.
O, düşmanlarının da dostlarının da kendisine ve sözüne güvendikleri yed-i emindi. O’nun ümmeti olarak bizim de O’nun davası olan aziz İslam davasını hakkıyla temsil edebilmek için sözüne ve eline güvenilen Müslümanlar olmalıyız.
Bu yazımıza ahlakı derya olan Hz. Muhammed’in (sav) ahlakından sadece bir kaç damlacık serpiştirdik. Nasiplenmek dileğiyle.
O’na salât ve selam edelim. Salât ve selam sana Ya Resulallah, Ya Habiballah, Ya Nebiyallah.