Muhyeddin-i Arabi'ye  ( bazen de Hallac-ı Mansur'a) atfedilen meşhur bir hadiseden bahsedilir. Ancak bu hadiseyi doğrulayan sağlam bir kaynağa da ulaşılamamış. Lakin meramımı anlatabilmek için bu hadiseyi bir hikaye niyetine sizlerle paylaşıp asıl maksadıma geçeceğim.
Günün birinde Muhyeddin-i Arabi tüm gündemleri, dertleri para ve geçimleri olan bir gurup insanla bir aradayken, yanlarından kalkıp onlara sizin taptığınız benim ayaklarımın altındadır, deyince, ona saldırmışlar. Nasıl böyle birşey söylersin, diyerek onu küfre girmekle itham ederler. Etraftan bu sözünü soranlara Sin, Şin'e geldiğinde mezarım ortaya çıkacak, muradım da anlaşılacak, diyormuş. 
Muhyeddin-i Arabi hastalanıp, vefat etmiş. Cenazesine ve mezarına ihtiram gösterilmemiş. Mezarını çöp döktükleri bir yer haline getirmişler. Taki bir gün Sultan Selim Şam'a gelmiş. Bu hadise ona anlatılmış. Kendisi de Sin benim, yani Sultan Selim, Şin de Şam'dır. Bana Muhyeddin-i Arabi'nin mezar yerini gösterin, demiştir. Mezarını temizletmiş, imar etmiştir. Bir de ayaklarını yere vurup, sizin taptığınız ayaklarımın altındadır, dediği yeri ona göstermelerini istemiştir. O yeri de gösterdiklerinde, yeri kazdırmış. Aynı o yerden bir küp altın çıkıvermiş. Bu şekilde Muhyeddin-i Arabi'nin taptığınız ayaklarımın altındadır, sözünden muradı da anlaşılmıştır.
Hasılı bugün Gazze'de bir iman küfür savaşı verilmekte. Müslüman çocuklar ve kadınlar parçalanmakta. Din ve imanımızın tehlikeye düştüğü böylesi hassas bir süreçte dini, imanı para olmuş bazı şahıslar, Türkiye bu savaşın içerisine sokulmak istenmekte. Türkiye böyle bir savaşa girerse ekonomimiz çöker. Zaten Türkiye parası değerini yitirmiş. Her şey zamlanmış... gibi sözler sarf ederek cebinden ve midesinden başka bir derdinin olmadığını ortaya çirkince koymaktadır. Tek derdi para, pul ve midesi olanın değeri yadığı ömür kadardır. Böylesi bir günde Müslümanların derdiyle dertlenmeyen Müslümanlardan değildir. Taptıkları para, pul da ayaklarımızın altındadır.