İslam davasının birçok öncü şahsiyetinin şubat ayındaki şehadetlerinden dolayı, şubat ayında şehitlerimiz ülkenin dört bir yanında farklı etkinliklerle anıldı. Şubat ayı bitti, mart ayı geldi. Ama ne derdimiz bitti ne de şehitlerimiz… Geçen cuma günü, Yeni Zelanda’da camilerimizde işlenen katliam haberleri hepimizi yasa boğdu. Haçlı zihniyetli Anzak torunu, alçak ve soysuz katil, cuma namazında savunmasız 50 tane masum Müslümanı hunharca katledip, onlarcasını da yaralayıp kaçmıştı. Bununla da yetinmeyip, adeta biz Müslümanların onuruyla oynarcasına, yaptığı vahşeti canlı yayında dünyaya seyrettirmişti. Hem saldırı silahının üzerinde yazdığı yazılarla, hem de yayınladığı sözde manifestoyla başta Türk Müslümanlar olmak üzere, İslam ümmetine de mesajlar vermişti. Bu saldırıların işleniş şekli, zamanı, mekânı ve verilmek istenen mesajlar göz önünde bulundurulduğunda, kesinlikle bu saldırılar şer güçlerin kaynağı olan Amerika ve İsrail’in yönlendirmesi ve desteği ile yapılmıştır diye düşünüyorum. Bu saldırı ile Yeni Zelanda da İslam, Müslüman, cami ve ezan düşmanları, kurşunlarını adeta ben Müslümanım diyen herkese yağdırmıştır. Çünkü o camilerde neredeyse Çanakkale’deki gibi ümmetin her ırkından ve ümmet coğrafyasının her toprağından Müslümanlar ya şehit olmuş ya da yaralanmışlardı. Soysuz düşman, bizi bir, hepimizi Müslüman görüyor. Hatta içimizden kendi kirli hesapları için kullandıkları varsa (ki var) onları da bizden görüp, kendileri ile işi bittiğinde onları da harca(t)maktadır. Madem hakikat böyle, öyle ise bu olaydan ibret alıp, artık biz Müslümanların ırkı, mezhebi ne olursa olsun, ehli kıble olan herkesi kardeşimiz bilmeli, bağrımıza basmalı, kendimizle eşit haklara sahip görüp ve imanın bir gereği olarak candan sevmeliyiz. Susa, Başbağlar, El Halil camileri... Ve en son bu saldırı gösterdi ki düşmanın en nefret ettikleri, İslam’ın en belirgin şiarları olan camilerimiz ve oralarda ibadet eden kardeşlerimizdir. Cami ve cemaatlerinden kurtulmak, onları bitirmek istiyorlar. Bu durumda bizlere düşen, Müslümanlar olarak camilerimize her zamankinden daha fazla sahip çıkmaktır. Oralarda şehit olan kardeşlerimiz gibi çocuklarımızla namazlarımızı cemaatle kılmalı ve onları camilerimizde Kur’an’la yetiştirmeliyiz. İşte o zaman, düşmanı hedefine ulaştırmamış ve kahretmiş olacağız. Kur’an ve Peygamber’den haberdar olan şuurlu Müslüman; İslam beldeleri ve Müslümanlar esareti ve katliamları yaşıyorken, bir an bile olsun İslami çalışmalarına ara vermemelidir. Öncelikle düşmanın propagandaları ile İslam’a ve Müslümanlara düşmanlaştırılmış, İslam evlatlarına İslam tebliğini ulaştırmalı, onları tekrar İslam’a kazanmaya çalışmalıdır. İçerisinde bulunduğumuz vahim durumdan kurtulmak ve düşmanımıza zilleti tekrar tattırmak için evvela İslam’ı hakkıyla yaşamaya ve tebliğ etmeye gayret göstermelidir. Kadınlarımız yaşadığımız katliam ve zulümler karşısında ağlayıp ağıt yakabilir. Ama erkeklerimiz, İslam ve Müslüman düşmanlarından hesap sormanın hesabı içerisinde olmalıdır...