Hz. Enes Bin Malik’in rivayetine göre, Peygamberimize Pazartesi Peygamberlik verilmiştir. Salı günü de Hz. Ali(ra) ona iman etmiş bir şekilde, kendileri ile namaz kılmaya başlamıştır. Hz. Ali(ra) o zaman 10 yaşındadır. Ancak 5 senedir Aziz Peygamberin elinin altında yetişmektedir. O farklı bir çocuktu. Yaşının üzerinde bir olgunluğu vardı. Olgunluğunu, iman ederken şu sözlerinde ne kadar güzel ortaya koymaktadır değil mi? Rabbim beni yaratırken babama mı sordu? Beni yaratan Rabbime kulluk etmek için neden gidip babamdan izin alayım ki. Hz. Ali(ra) Hz. Hatice’den sonra elinden tutulan ilk el olmuştur. Allah Resulü ‘Ya Ali, birinin senin elinle İslam’a girmesi, senin için yer ve gök arasındaki her şeyden daha hayırlıdır’ diye buyurmuşlardır. Peygamberimiz tarafından tutulan o eller de hidayetleri için nice ellerden tutmuştur. Bunlardan bir el de Hz. Ebu Zer’in elidir ve onun gibi nicelerinin ellerinden tutup İslam’a kazandırmıştır. Bugün de ümmetin kazanması, hepimizin birilerinin elinden tutarak hidayetlerine vesile olmamıza bağlıdır. Hz. Ali’nin elleri Yed-i emindi. Herkesin eline güvenip, emanetlerini eline bıraktığı Hz. Resulullah da onun ellerine güvenmiş ve hicret ederken halkın emanetlerini onun emin ellerine bırakmıştır. İşte örnek Müslüman, dilinden ve elinden emin olunandır. Hz. Peygamberimiz Medine’ye hicret ettikten sonra oradaki huyu ve mizacı bir birine yakın olan ensar ve muhacirden sahabeleri birbirlerine kardeş kılmıştır. Hz. Ali(ra), Peygamberimizin kimseyi kendisine kardeş kılmadığını görünce, üzülerek, Ey Allahın Resulü bana kimseyi kardeş kılmadınız, demiş. Allah Resul’ü(asv) de onun ellerinden tutarak; Ya Ali, sen benim dünyada ve ahirette de kardeşimsin, demişlerdir. Bir çok sahabe öncüsü peygamberimizin kızı Hz. Fatıma ile evlenmek istemişlerdir. Ancak Allah azze ve celle onunla evlenmeyi Hz. Ali’ye murad etmişti. Hz. Ali(ra) ve Hz. Fatıma çocuklarını K.Kerim ve helal lokma ile büyütmüştüler. Hz. Ali hurma bahçelerinde mübarek elleri ile su kuyuları açar ve o nasırlı ellerle çocuklarının nafakalarını helal bir şekilde temin ederdi. O, Hz. Fatıma ile el ele vererek Hz. Hüseyin ve Hz. Zeynep gibi tarihe adları şanla yazılmış çocuklar yetiştirmişler. Çocukları onların İslama ve Müslümanlara karşı olan samimiyetlerinde zerre kadar bir şüphe görmemişlerdir. Belki de çocuklarının İslama ve Müslümanlara karşı olan samimiyetleri de bu yüzdendir. Bir dönem fakirdi, borçları vardı, ama O ellerini sadaka için kimseye açmadı. Ancak, ellerini sabah akşam Rabbine dua için açardı. Duasında şöyle yakarırdı; ‘’Ya Rabbi, beni helallerinle haramlardan koru ve rahmetinden başka hiç bir şeye muhtaç etme.’’ derdi. Elleriyle, emeğiyle kazandıklarından İslam davasının ihtiyaçlarının karşılanması için gücünün yettiği kadar da infakta bulunurdu. Misafirlerine de mübarek elleriyle ikramda bulunurdu. O’nun elleriydi Bedir’de Utbe’ye hakettiğini veren. Müminlerin gönüllerine güven veren, gözlerini aydın eden. O’nun elleriydi Uhud’da herkesin telaş ve can havliyle Allah Resulünü terkettiği anda yardıma yetişen ve sevgilinin etrafında zulfikarla pevane gibi dönen. Hendek’te kimsenin elinin korkudan kalkmadığı gün, O’nun eliydi zulfikarla müşrik savaşçı Amr bin Abdived’e Allah için kalkan ve Allah için inen. O, tepeden tırnağa ihlasla bezenmiş, her şeyi Allah için olan bir mücahitti. O’ nun elleri, adeta Müslümanları sıkıntıdan kurtaran hayır eli, zafer eliydi. O’ nun eli, Hayber’de Peygamberin övgüsüne mazhar olmuş, yahudilerin sağlam kale kapılarını parçalamış, fetih elidir. O’nun eliydi Peygamberimizin vefatında aziz naaşını yıkayan, kefenleyip, defneden. O’nun eli, İslam Devletini idare elidir. Ancak onun eli israf eli değildi. Elinde kuru bir ekmek, üzerinde ise kış olmasına rağmen ince bir elbise gördüler. Ya Emirel Mü’minin neden hazineden payınıza düşen ve hakkınız olan yiyecekleri ve giyecekleri almıyorsunuz? O, ben Peygamberimi elimdeki kuru ekmekten daha sert bir ekmek yerken, üzerimdeki elbiseden de daha kötü bir durumda olan bir elbise giyerken gördüm. Böyle davranmazsam korkarım ki ben ahirette ona kavuşmam, demişlerdir. İnsana bu manzara karşısında, israfta sınır tanımayan devlet yöneticilerine, siz nasıl Allah Resulüne kavuşacaksınız? diye sorası gelmektedir. O’nun eli, kimseye iltimas göstermemiş. Halifeliği döneminde, gözleri kör olmuş abisi Akil, kendisine Ya Ali, sen artık halife oldun. Bizim durumu da biliyorsun. Artık çoluk ve çocuğumuzu da gözet, demiş. Hz. Ali gözleri görmeyen abisine, elini uzat, demişlerdir. Altın ümidiyle avucunu açıp uzatan abisinin elinin içine, yanında bulunan mangalın içerisinde kızarmış, maşanın ucunu dokundurmuştur. Elinin içi yanan Akil, ne yaptın sen, yaktın beni demiş. Hz. Ali, asıl sen ne yapmaya çalışyorsun, hepimizin yanmasını mı istiyorsun, demişler. Müslümanların malını haksız bir şekilde yiyenler, yanacaksınız! Hz. Ali(ra) halkın içerisinde bir gün gezerken kadının birini çocuğunun elinden ağlayarak tutuğunu görmüş. Neden ağladığını sormuş. Kadın, eşinin öldüğünü ve çocuklarının açlığına ağladığını ifade etmiş. Hz. Ali beytül maldan sırtlayabildiği kadar yiyecek alıp, kadının evine getirmiş. Kadına ve çocuklarına bahçede kendisi elleri ile yemek yapmış. Kadın sonra kendisinin Halife olduğunu anlamış. O’nun eli fakirin yükünü ağırlaştıran değil, bilakis fakirin sırtındaki yükü hafifleten eldi. O’nun eli İslam adaletini sağlayan eldi. Yahudi ile muhakemesinde, kendisine yanında oturmasını isteyen kadısına, hayır bugün onunla aynı seviyedeyim, demişlerdir. Yine Yahudideki kayıp zırhının kendisine ait olduğunu ıspatlayamayınca da kadının verdiği hükme razı oluyor. O’nun eli İslam adaletine bu denli bağlıydı. Hz. Ali(ra) İslam kanunları karşısında kendilerine bile bir ayrıcalık tanımadılar. İşte yahudiler bile onun adaletinden Müslüman oluveriyordu. Bugün ise maalesef Müslüman idarecilerin bazı adaletsizliklerinden dolayı, dinden imandan çıkanla niceleri var. O’nun eli Hz. Peygamberimizin kurduğu İslam devletini savunan eldi. O’na karşı birçok kişi düşmanlık etti. Dostlarının da çoğu, onu yanlız ve yardımsız bıraktı. Ama O’nun eli mahşer günü düşmanlarının ve onu yardımsız bırakan dostlarının yakalarından tutacak el olacaktır. Hz. Peygamberimiz, Hz. Ali’yi çok seviyordu, Peygamberi çok seven, O’nu da sevmelidir. Bir gün Peygamberimiz(sav)’e neden bu kadar Hz. Ali’yi seviyorsun diye sorulur. Hazır bulunan ashabına biri size kötülük yaparsa ne yaparsınız. Ona iyilik yaparız demişler. Peki ya size tekrar kötülük yaparsa, bizde artık ona iyilik yapmayız, demişler. Peki tekrar size kötülük yaparsa? Ashabtan bazısı biz de artık ona kötülük yaparız, bazısı da düşünürüz, demişler. Peygamberimiz, bana Ali’yi çağırın buyurmuşlar. Hz. Ali’ye, biri sana kötülük yaparsa sen ona ne yaparsın, diye sormuş. Hz. Ali, ben ona iyilik yaparım, demiş. Gözlerimizin nuru aynı soruyu 7 defa sormuş ve Hz. Ali yine de ben ona iyilik yaparım deyip, son olarak Ya Resulullah, o yapacağı kötülükten usanmıyorsa, ben neden yapacağım iyilikten usanayım ki demişler. Hz. Ali gerçekten çok iyiydi. Emin olun, Onun iyiliğine ulaşmak mümkün gibi gözükmüyor. Kendisini yaralayıp vefatına sebep olan kahrolası İbn-i Mülcem’e bile vefat etmeden önce iyilik yapacak kadar iyi niyetlidir. Şehid olmadan, daha yaralıyken kendisine ikram edilen sütün yarısını kendileri içtikten sonra,, kalan diğer yarısını da İbn-i Mülceme verin, demişler. O bir Şehid olarak Rabb-i Zülcelale kavuşmuş. O gün herkesin ağzı mühürlenip elleri konuşunca, O’nun elleri herkesin huzurunda, Rabbine sayılamayacak kadar hayırlı iş sayacaktır. Peki ya bizim ellerimiz ne diyecek ne sayacak?