M. Ali DOYAR Allah’ın adıyla Alemlerin Rabbi olan Allah’ı (cc) tanımak, her şeyden önce gelir. Nitekim insan bu dünyada bir hayat sınavından geçmektedir. Allah’a (cc) iman ve itaat etmekle mükellef olan insan, O’nu ne kadar iyi tanırsa imanı da o derecede sağlam olur. Hakeza insan, Allah’ı (cc) tanımaktan ne kadar uzaksa, imanı da o derece zayıf olur. İnsan Rabbini tanıdıkça, O’nun sıfatlarını öğrendikçe, nasıl bir Rabbe iman ve ibadet ettiğini daha iyi kavrayacak, kendisiyle Rabbi arasındaki Rab-kul ilişkisini daha iyi konumlandıracaktır. Bu nedenle Allah’ı (cc) sıfatlarıyla tanımak ve O’nu hakkıyla öğrenmek Müslüman kul için son derece önemlidir. Bu nedenle, “Allah” lafzı ve Allah’ın (cc) sıfatları üzerinde durmak ve bunlarla ilgili bazı hususlara işaret etmekte fayda vardır. Allah ismi özel isimdir, cins isim değildir, dolayısıyla bunun çoğulu da yoktur. Alemlerin yaratıcısının bizatihi kendisine işaret eder, bir ve benzersiz olduğuna, bütün varlıkların yaratıcısı, idare edicisi ve yegane mabud olduğuna işaret eden has isimdir.Bundan dolayı Allah ismi, diğer tüm isim ve sıfatları kendisinde toplayan ve Cenab-ı Hakk’tan başkasına verilmeyen bir isimdir. Allah ismi sadece Cenab-ı Hakk’a mahsustur ve bu ismin yerini başka hiçbir isim tutamaz. ALLAH’IN (CC) SIFATLARI Allah’a (cc) hakkıyla iman etmek, O’nu hakkıyla tanımaktan geçer. Onu hakkıyla tanımak ise sadece var olduğunu ve bütün kainatı yarattığını bilmek değildir. O’nun zatıyla ilgili vacip ve caiz olan sıfatlar ile zatı hakkında mümkün olmayan sıfatları bilmek demektir. Bu, aynı zamanda imanın ilk ve en önemli şartıdır. Çünkü Allah’a (cc) hakkıyla iman etmek, O’nda bulunması ve bulunmaması gereken sıfatlara toptan ve tafsilatlı olarak inanmak demektir. Allah’ın (cc) sıfatları iki kısımdır. Bunlardan birinci kısmı O’nun zatı ile ilgili ve zatına has olan sıfatlardır ki bunlara “Zati Sıfatlar” denir. İkinci kısmı ise; zatında sübut eden ve zatıyla beraber olan sıfatlardır ki bunlara da “Subuti Sıfatlar” denir. Bu sıfatlar şunlardır: ZATİ SIFATLAR Bunlar 6 tanedir. 1- Vücud: Kelime anlamı olarak var olmak demektir. Bu sıfat, Allah’ın varlığını ifade etmektedir. Bu sıfatın zıddı olan yokluk, Allah için söz konusu değildir. Allah’ın zatı için yokluğun düşünülmesi haramdır. Allah’ın varlığı; dokunduğumuz, gördüğümüz ve hissettiğimiz bütün varlıklardan daha belirgindir. Çünkü varlık alemindeki her şey, Allah’ın varlığının birer eseridir ve O’nun varlığına delalet etmektedirler. Allah’ın (cc) varlığının delilleri sonsuzdur. Bunları; akli deliller ve nakli deliller olmak üzere iki kısma ayırmak mümkündür. Burada, bu delillerden birkaç tanesine işaret edeceğiz. AKLİ DELİLLER Etrafımıza baktığımızda, her şeyin bir düzen ve uyum içinde olduğunu ve hayatın devamı için icra edeceği fonksiyona göre pozisyon aldığını görürüz. Halbuki bu; akıl, ilim ve kudret gerektiren bir şeydir. Ancak maddi alem ve içindeki varlıklar, bunu meydana getirebilecek akıl, kabiliyet ve kudretten yoksundur, bir müessir olmadan kendiliğinden bu şekilde mükemmel bir düzeni oluşturamazlar. O halde bütün bunları bilen ve aynı zamanda hükmedip düzene koyabilen akıl, ilim ve kudret sahibi bir yaratıcı vardır. Yine etrafımıza baktığımızda, her şeyin hareket halinde olduğunu ve eskidiğini görürüz. Bu ise, bunların bir başlangıcının olduğunu ve sonradan var olduğunu göstermektedir. O halde sonradan var olan bu maddi alem, mutlak manada bir var edene muhtaçtır çünkü kendiliğinden var olma ve hareket etme özelliğine sahip değildir. Sonradan var olan maddi alem, yoktan var edilmiş demektir. Yoktan var olan ise bir var edene muhtaçtır. Maddi alem, parçalardan meydana gelmiştir. Her cisim, kendisini oluşturan parçacıklardan oluşmuştur. Yani parçacıklar bir araya gelerek onu meydana getirmiştir. Halbuki parçalar, oluşturdukları bütünden ayrıdırlar. Dolayısıyla bütün, kendisini oluşturan parçalardan sonra şekil almıştır. Bu da, mutlaka bir var edene muhtaçtır. Çünkü parçalar, birleşerek düzenli bir madde meydana getirme akıl ve kabiliyetinden tamamen yoksundurlar. Maddi alem, hakikatte vardır ve biz de bunun bir parçasıyız, görüyoruz, dokunuyoruz, hissediyoruz ve yaşıyoruz. O halde bunun varlığı ya kendiliğindendir veya kendisini yaratan bir yaratıcıdandır. Maddi alemin akıl ve kabiliyetten yoksun olduğu kesin olduğuna göre, varlığı kendinden değildir. Bir yaratıcısı vardır. Yaratılan, yaratma kabiliyetine sahip olmadığına göre, bu alemi yaratan zat, bir başka yaratıcıya muhtaç değildir, varlığı kendindendir ve o mutlak yaratandır. O da Allah’tır. NAKLİ DELİLLER Bugün ispatlanmıştır ki her şey çiftler halinde vardır. Kur’an’ı Kerim buna şu şekilde işaret etmektedir: “Ve her şeyi çift yarattık. Umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.” (Zariyat 49) “Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah (her türlü eksiklikten) münezzehtir” (Yasin 36) Bu ayetler, her şeyin çiftler halinde, yani erkek-dişi, pozitif-negatif şeklinde yaratıldığını açıkça ifade etmektedir. Kur’an’ı Kerim’in gönderilmesine kadar sadece insanların ve hayvanların erkek ve dişi şeklinde var oldukları biliniyordu. Ancak bitkilerin de böyle olduğu çok sonradan anlaşılmıştır. Maddi eşyanın pozitif ve negatif şekilde olduğunun keşfedilmesi ise çok yenidir. Güneş, dünya ve ay hareket halindedir. “Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler” (Enbiya 33) “Güneş de yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, aziz ve alim olan Allah'ın kanunudur” (Yasin 38) “Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik” (Yasin 39) “Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler” (Yasin 40) Bu ayetler; güneş, dünya ve ayın hareket halinde olduğunu ve her birisinin bir yörüngesinin bulunduğunu açıkça ifade etmektedir. Halbuki kısa bir zaman öncesine kadar güneşin sabit olduğu, dünyanın ise onun etrafında döndüğü kabul ediliyordu. Dünya kendi etrafında dönmektedir. “Dağları görürsün de onları sabit-hareketsiz sanırsın. Oysa onlar bulutların yürüdüğü gibi yürümektedirler. Bu, her şeyi sapasağlam yaratmış olan Allah'ın sanatıdır…” (Neml 88) “Yeryüzünde, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yarattık..” (Enbiya 31) “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahipleri için şüphesiz deliller vardır” (Bakara 190) “Allah, gökleri ve yeri hakk ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor-doluyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıyor-doluyor…” (Zümer 5) Burada kullanılan “Tekvir” kelimesi, çok açık bir şekilde döngüyü ifade ediyor ki, bir ipin makaraya sarılması gibi gece ve gündüzün birbirleri üzerine dolanmasını ifade etmekte, bu da dünyanın döndüğünü anlatmaktadır. Yani gece ve gündüz, birbirlerini kovalayan ama Yasin suresi 40. ayette geçtiği üzere birbirlerini geçemeyen bir pozisyondadırlar. Kainatın genişlemesine işaret eden ayet. “Göğü biz bina ettik ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz” (Zariyat 47) Bu ayette; galaksilerin ve bir galakside bulunan yıldızların devamlı birbirlerinden uzaklaşmasını ifade eden “genişleme teorisi”ne işaret vardır. Atmosfer tabakasına işaret eden ayet. “Gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık…” (Enbiya 32) Bu ayette, dünyayı saran atmosfer tabakasına işaret vardır ki, meyveyi saran kabuğun onu koruması gibi, atmosfer tabakası da bir koruyucu tavan görevi görerek yeryüzünü güneşin zararlı ışınlarından korumakta, oksijenin ve suların buharlaşıp yeryüzünü terk etmesine engel olmaktadır. Hz. Muhammed’in (sav) okuma ve yazma bilmeyen ümmi biri olduğu sabittir. Kur’an’ı Kerim’in nazil olduğu zamanda, yukarıda geçen ayetlerin işaret ettiği hakikatler konusunda insanların bilgi sahibi olmadıkları ve bu bilgileri elde etmek için gerekli donanıma sahip olmadıkları da bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla bu ayetler; kainatı bilen, haberdar olan ve idare eden yaratıcıya delalet etmekte ve Kur’an’ı Kerim’in de bu yaratıcının kelamı olduğunu göstermektedir ki, bu da ancak Alemlerin Rabbi olan Allah’tır (cc). Allah’a emanet olun.