Kitapta İbrahim'i de an. Gerçekten o sonderece dürüst bir kimse, bir Peygamberdi.(Meryem 41)

Rabbimiz kitapta, dürüst, sözü özü bir kimse olan Hz. İbrahim'i anmamızı emir buyurmuşlar. Burada dikkate değer önemli hususlardan biri de ayette Peygamberliğinden önce Hz. İbrahim'in dürüst bir şahsiyete sahip olduğunun vurgulanmasıdır. Sadece O değil, tüm peygamberler, peygamberlikle vazifelendirilmeden önce halk arasında dürüstlükleri ile tanınırlardı. Dolayısıyla İslami kimliği ile tanınan Müslüman'ın herşeyden önce dürüslüğü ön planda ve göze çarpan özelliği olmalıdır.

Hz. İbrahim'in örnekliği çok önem arzetmektedir. Çünkü K. Kerim'de tüm peygamberler içerisinde bir Peygamberimiz Hz. Muhammed, bir de Hz. İbrahim, güzel bir örnek olarak zikredilmişlerdir.

Andolsun, Allah'ın Resulünde sizin için... güzel bir örnek vardır.(Ahzab 21) İbrahim ve onunla birlikte olanlarda, sizler için güzel bir örnek vardır.(Mumtehine 4)

Hz. İbrahim halkının hidayeti için ölümü bile göze almışlardır. Öncelikle şunu belirtelim ki tüm Peygamberler de Onun gibi insanların hidayeti için her türlü zorluk, eziyeti göze almışlardır. Allah'ın selamı hepsinin üzerine olsun, Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya bu uğurda kavimleri tarafından haksız yere katledilenlerdendir.

Hz. İbrahim, Nemrud'un gördüğü korkulu rüyaydı. Nemrud, bu rüya gerçekleşmesin diye halkından o sene doğan erkek çocukları öldürtmüştü. Ama her şeye kadir olan Allah azze ve celle Hz. İbrahim'in korunmasını dilemiştir. Allah'ın koruduğuna kim zarar verebilir ki?

Zamanın Müslümanı da ancak oluşturulan İslami yapılarda yer alarak zamanın Nemrutlarının korkulu rüyası olabilir ve olmalıdır.

Hz. İbrahim, putperest ve aynı zamanda put yaparak geçimini sağlayan müşrik bir adamın oğluydu. Allah'ın Peygamberi, babasını saygı, sevgi ve şefkatle İslam'a davet etmiştir. K. Kerim babasına tebliğini şu şekilde nakletmiştir.

...Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niye tapıyorsun? Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy ki seni doğru yola ileteyim. (Meryem 43-47)

Babacığım(Ebeti), ifadesi Hz. İbrahim'in babasına, Hz. İsmail'in de babası Hz. İbrahim'e ve diğer tüm peygamberlerin babalarına sevgi ve saygılarını ifade etmek için kullandıkları hitap şeklidir. Aynı şekilde başta Hz. İbrahim ve diğer Peygamberlerin evlatlarına sevgi ve değer ifadesi olarak, buneyye(oğulcuğum) sözcüğüyle hitap ettiklerini görmekteyiz. Hal böyleyken Allah'ın peygamberleri, babaları müşrik bile olsa, kendilerine karşı konuşmalarında bile saygıda kusur etmemişlerdir. Bizim durup, bu konu üzerinde çok düşünmemiz lazım. Anne babalarımıza saygısızlığımız varsa, tevbe edip, bu günahımızdan vazgeçmemiz gerekir. Evlatlarımıza da aynı şekilde sevgi ile seslenmeye gayret etmeliyiz.

Kaldı ki Allah azze ve celle K. Kerim'de yabancı olan gayri müslim ebeveynlere bile ayette belirttiği gibi saygıyla davranmamızı ve tebliğde bulunmamızı bizlere emretmiştir.

Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. (Nahl-125)

Başta da belittiğimiz gibi kendisine hidayet nasip edilen Hz. İbrahim, tevhit ehli bir genç olarak kavminin hidayeti için gece gündüz, aşk ile sevgi ile kimseden çekinmeden, korkmadan çalışarak sorumluluğunu yerine getirmekteydi. Ancak kavminin bazı korkulardan dolayı, fıtrat dini olan ve her insanın muhtaç olduğu İslam dinini kabul etmediklerini farketmişti.

1-Putların korkusu

2-Nemrut'un korkusu

Hz. İbrahim, halkının bu korkularının yersiz ve boş korkular olduğunu ortaya koymak için büyük riskler göze alarak, kavminin mabetlerindeki putlarını, en büyük put hariç, hepsini kırmıştı. Nemrut'un karşısına da cesaretle dikilmişti. Aslında Hz. İbrahim'in maksadı, sadece taştan putları kırıp, parçalamak değildi. Amacı, kavminin putlardan ve Nemrut'dan korkularının anlamsızlığını ıstaplamaktı. Onun için aslolan gaye, gönüllerde putlarla ve Nemrut ile ilgili oluşan duyguları yıkmaktı.

Putların parçalanmış hali, hepsini hayal kırıklığına sokmuştu. Bir birlerine kim yapmış olabilir? diye sormuştular. Bunu ilahlarımıza yapsa yapsa Azerin genç oğlu İbrahim yapar, demiştiler. Dün de bugün de hayır adına, cesaret isteyen ne kadar iş varsa, gençler yapmış ve yapacaktır. Peygamberler ve arkadaşlarının geneli, gençler değil miydi? Bugün de insanların hidayeti için ne yapacaksa yine de gençler yapacaktır. Bu konuda gençlerimize inancımız tamdır.

Mabetlerindeki putların Hz. İbrahim tarafından kırılma hadisesinden sonra Nemrut, yüce Allah'ın kendisine lutfettiği mal ve iktidara şükretmeyip, o güçle azgınlığına devam etti. Hz. İbrahim ile Alemlerin Rabbi konusunda münakaşaya girişti. Ben de diriltir, öldürürüm, diyen Nemrut'a, Hz. İbrahim, Rabbim güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getirsene? deyince, Nemrut afallamıştı. Nemrut'un da çaresizliğine şahit olan halk, yine iman etmemiş, Nemrutla birlikte İslam peygamberine karşı çaresizliklerini örtmek için güya tanrılarına yardımcı olmak adına, Hz. İbrahim'i yakmak için büyük ateşler tutuşturmuşlardı.

Nemrut ve halkında bir telaş ve korku var. Ama ateşe atılacak İbrahim'de ne telaş ne de bir korku yok. O sahip olduğu dağ gibi sarsılmaz imanı ile her şeye kadir olan Rabbine dayanıp, tevekkül etmiş. Hz. İbrahim, ateşe atılmış. Ama Rabbi, onun davasında haklı, halkın ise korkularında haksız olduklarını sanki ıspatlamak istemişti. Dinine yardım edenlere yardımcı olacağını göstermek için de ateşe, 'Ey ateş İbrahim'e serin ve selametli ol' demişlerdir. Hz. İbrahim'in davasında yenilmez olduğu anlaşılınca, hicrete zorlanmış. Kavmi de helak edilen kavimler arasına yazılmıştı.

Bugünün İslam davetçileri de Allah'ın kendilerine bahşettiği hidayeti, kavimlerine ulaştırmakla mükelleftir. Hem insanlardan birinin hidayeti, yer ve gök arasındaki herşeyden daha hayırlı değil mi? O büyük hayra erişmek için dahi olsa, İslami tebliğ bizim hayat boyu vaz geçilmezimiz olmalıdır. Hem İslami tebliğ olmazsa ne namaz, zekat ne de oruç... kalır. O nedenle bugün de halkın İslami yaşamı kabulünün önündeki engeller düşünülüp, onların ortadan kaldırılması için her çare düşünülmelidir. Hz. İbrahim, şanlı direncini Allah'ın razı olduğu inancına borçludur. Hepimiz iman ehliyiz. Ancak kendimize sormamız gereken, acaba nasıl bir imana sahibiz? Sorusu olmalıdır. Taşıdığımız iman, İman ve teslimiyet örneği, Hz. İbrahim'in imanına ne kadar benzemektedir. Allah azze ve celle bizlere bir lutufta bulunarak, K. Kerim'de Hz. İbrahim'in imanını kendilerine söylettirmiş. Bir sonraki yazımızda hep beraber, Hz. İbrahim'in imanını kendisinden dinleyelim ve kendi imanımızı O'nun imanına göre şekillendirelim.