Allah'ın adıyla

Bilindiği üzere 1967 yılında siyonist işgalciler Kudüs'ün doğusunu işgal ettiler, 1980 yılında da başkent ilan ettiler. Bunun bir neticesi olarak birçok resmi kurumlarını Kudüs'e taşıdılar. Şu anda siyonistlerin sözde meclisi, cumhurbaşkanlığı ve bakanlıkları Doğu Kudüs'te bulunmaktadır. Ancak Kudüs'ün tamamını bir bütün olarak kendi konrollerine almak ve dünyanın da tanıdığı bir başkent durumuna getirmek istiyorlar.

Şu ana kadar hiçbir ülke Kudüs'ü siyonistlerin başkenti olarak kabul etmediği halde, ABD 1995 yılında Kudüs'ü israilin başkenti olarak tanıma ve konsolosluğunu Kudüs'e taşıma yönünde kongrede bir karar aldı. ABD, bu hususta işgalci siyonistlere her türlü desteği sağlamaktadır. Ancak konuyla ilgili 1993 yılındaki Oslo kararları ve İslam aleminin vereceği tepkiler dikkate alınmış olacak ki ABD başkanları bu kararı yürürlüğe koymadı. İleri derecede İslam düşmanı, dengesiz ve deli cesaretli olan Trump ise hiçbir şeye aldırış etmeden bu kararı uygulamaya koyacağını ilan etti.

Amaç; başkenti Kudüs olan bir israilin, İslam aleminde meşru bir devlet olarak kabul edilmesini sağlamak.

Başta ABD ve işgalci siyonistler olmak üzere bütün şer güçleri biliyorlar ki Müslümanlar ümmet olarak bunu asla kabul etmezler. Bu yüzden, bazı İslam ülkelerinin başında bulunan kukla yöneticiler üzerinden buna zemin hazırlamaya çalışıyorlar ve yine bunlar üzerinden, İslam alemine yönelik projelerinin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Hatırlanacağı üzere ABD başkanı Trump, Mısır'ın darbeci başkanı Sisi ve Suudi Kralı Salman Mayıs ayında bir araya gelerek bir takım anlaşmalar yaptılar. Sonraki günlerde Kral Salman'ın oğlu ve veliaht prens Muhammed bin Salman'ın; «Ilımlı İslam'ı uygulayacağız» şeklinde bir beyanatta bulunması, ardından Suudi müftüsü ve ulema heyeti başkanı Abdulaziz'in; «israile karşı savaşmanın caiz olmadığı, Hamas'ın terör örgütü olduğu ve Hizbullah'a karşı israil ordusu ile işbirliği yapılabileceği» yönünde bir fetva yayınlaması, bunlarla birlikte Hamas'ın, Hizbullah'ın, İhvan-ı Müslimin'in ve benzer diğer İslami hareketlerin terör listesine alınması bu anlaşmadan bağımsız düşünülemediği gibi israilin İslam aleminde meşru bir devlet olarak kabul edilmesi, ABD'nin başını çektiği şer güçlerin İslam alemine yönelik projelerinin önündeki engellerin ortadan kaldırılması ve İslami hareketlerin yok edilmesi konusunda da işbirliği yaptıklarının göstergesidir.

Ancak şu unutulmamalıdır ki; bütün bu pervasızlıklar Müslümanların dağınık hallerinin bir neticesidir. Eğer Müslümanlar, Allah'ın (cc); «Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılıp dağılmayın...» (Al-i İmran 103) ayetiyle emrettiği gibi vahdet içinde bulunmuş olsalardı şer güçleri İslam ve Müslümanlar aleyhinde hiçbir icraata cesaret edemezlerdi. Ne yazıktır ki Müslümanlar vahdetten yoksun ve dolayısıyla zayıf durumdadırlar. İslam coğrafyasındaki işgal, talan, zulüm ve katliamların ana sebebi de Müslümanların bu bölünmüşlüğü ve zayıflığıdır. Bakın bu konuda peygember efendimiz bizi ne güzel uyarıyor. Şöyle buyuruyor: «Size çullanmak üzere yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağıran yiyiciler gibi birbirlerini çağıracakları zaman yakındır.» Orada bulunanlardan biri: «O gün sayıca azlığımızdan mı?» Diye sordu. Peygamber efendimiz: «Hayır. Bilakis o gün siz çoksunuz. Ancak bir selin getirip yığdığı, ağırlığı olmayan çerçöpler gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak.» Zaaf nedir ey Allah'ın Rasulü diye soruldu. «Dünya sevgisi ve ölüm korkusu» buyurdular. (Hz. Sevban'ın (ra) rivayet ettiği bu hadis, Ebu Davut, Melahim 5'te geçmektedir)

Müslümanlar vahdetten yoksun oldukları müddetçe zayıf kalacaklardır. Zayıf kaldıkları müddetçe de İslam düşmanlarının saldırılarından kurtulamayacak ve Trump'ın Kudüs ile ilgil aldığı kararların benzerleri alınmaya devam edecektir.

Kudüs'ün özgürlüğü de, Müslümanların özgürlüğü de, gerçek adaletin tesisi de Müslümanların güçlü olmasına, Müslümanların güçlü olması da aralarında vahdetin gerçekleşmesine bağlıdır. Bunun için Müslümanların gayret göstermesi, sözlerini fiiliyata geçirmesi, ortam oluşturması ve zemin hazırlaması gerekir.

Unutmayalım ki güç ve kuvvet vahdet ile gelir. Vahdet olmayınca Müslümanlar kendilerini hakkıyla savunamazlar, İslam düşmanlarının saldırı ve zararlarından hakkıyla koruyamazlar.

Allah'a emanet olun.