Geçen günlerde gazetemizde yayınlanan Van Rahmet Eli gıda bankasının 2016 yılı yardım faaliyet raporu dikkatimi çekti. Bir yıl içerisinde 3 bin muhtaç aileye, toplam değeri 256 bin lira olan yardım dağıtmışlar. Bir STK'nın böylesine büyük bir çalışma yapması taktire şayandır.

Eğer bu derneğe bir yılda 6 bin muhtaç yardım için müracaat ediyorsa, diğer sivil toplum kuruluşlarına ve resmi kurumlara müracaat eden muhtaçları da bu sayıya eklersek, fakirliğin şehrimiz için ne derece büyük bir problem olduğu ortaya çıkmış olur.

Yoksulluk ve yoksunluk, anne, baba ve çocuklarda açlığa sebep olduğu gibi; psikolojik olumsuzluklarla birlikte eğitim, sağlık, güvenlik, barınma sorunlarını da beraberinde getiriyor. Bazen sırf bu yüzden yuvalar dağılıyor, çocuklar sahipsiz olarak ortada kalıp, sorunlu mutsuz bireyler olarak büyüyor.

Maddi yönden başkalarına muhtaç olanlar ve Allah'ın kendilerine zenginlik bahşettikleri ile bu şehirde hep beraber yaşamaktayız. Yani büyük bir aile gibiyiz. İnanın ki şehrimizde bazılarının mutsuzluğu veya problemli oluşu hepimizi rahatsız ediyor ve edecektir de.
Dünyadaki tüm belaların sebeplerinden biri de, ben tok olayım kim açlıktan ölüyorsa bana ne, düşüncesidir. Allah'ın zekatı emretmesiyle, Peygamberimizin de 'Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir.' hadisiyle Müslümanların fakir ve muhtaçlara duyarsız kalamayacağı kesinleşmiştir.

Şunu belirteyim ki, eskiden maddi durumu iyi olan ve muhtaç olanlar genellikle aynı mahallelerde otururlardı. Ama şimdilerde zenginlerin kaldıkları muhitlerde ev bile kiralayamaz oldular. Dolayısıyla benim komşulardan aç yatan olmaz demekle kimse sorumluluktan kurtulamaz. Varoşlardaki kardeşlerimizin halini de düşünüp onlardan haberdar olan Rahmet Eli gibi hayır kuruluşları vasıtasıyla onlara ulaşmamız veya bir şeyler ulaştırmamız lazım.

Öyleyse varlıklı insanlar kendilerine bolca bahşedilen nimetleri zevk ve sefa ile israf etmemeli. Bilakis yoksulluğun had safhalara ulaştığı bu zamanlarda paylaşma ve yardımlaşma hususunda daha duyarlı hareket etmeleri gerekir. Yapacakları yardımların direkt olarak fakir ve muhtaçların huzur ve refahına elbette ki büyük katkı sunacağını bilmeliler.

Bu vesileyle maddi durumu iyi olan şehrimizin zenginlerini fakirlik gelip kendilerine musallat olmadan zenginliklerinin kıymetini bilip, Allah yolunda ahretlerine yatırım için yardıma muhtaçlara bağışta cömert olmaya davet ediyorum.
Bununla birlikte, hakkıyla yoksul ailelerin halini hissedebilmenin yolu empati kurmaktan, yani kendimizi onların yerine koymaktan geçiyor. Gereği kadar empati kurabilseydik bu kadar sorunlarla boğuşmaz, aksine bir birimizi daha çok anlar ve belki de her hususta yardımlaşan ve kolaylaştıran bir toplum olurduk.
Tabi ki şehrimizdeki yoksulluk hayırseverlerin bağışlarıyla ortadan kalkmayacaktır.

Ama en azından bizler onlara karşı İslami ve insani sorumluluğumuzu yerine getirmiş olacağız.
Yoksulluğun dolaylı olarak sona ermesi ülkedeki ekonomik durumun düzelmesi ve oluşan gelirin eşit dağılımına bağlıdır. En nihayetinde, yoksul ailelerde çalışabilecek durumda bireyler varsa, muhakkak meşru herhangi bir iş bulup çalışmalıdırlar. Fakirlik ve yoksulluğu da kaderleri olarak görmeyip, gelecekten ümitvar olmalıdırlar.
Gariplere değer verip sahip çıkmak, Allah'a yaklaştıracak büyük bir ibadet, halkın nezdinde de başarı demektir.