Afrika kıtası, tarihi dönemeçlerden birisini yaşamaktadır. Afrika’da, dinamikleri farklı olsa da yavaş yavaş yeni bir irade oluşmaktadır.

Oluşan bu irade, Kara Kıta’nın mazlumları için tarihi bir fırsattır. Küresel şer güçlere karşı ortaya konulacak ortak bir direnç iradesi, tüm milletler için esaret prangalarının kırılması ve kadim sömürgecilerin kovulması anlamındadır. Şu anda Afrika’daki halkların kurtuluşunun yolu, süreç iyice olgunlaşıncaya kadar denge siyasetini takip etmektir. Belki de yıllarca sürecek bu süreç, kademe kademe tam bağımsızlığa doğru evirilmelidir. Bu süreç başarı ile ilerletilirse, belki de orta vadede dünya siyasetine yön verecek, dünya siyasetinin ağırlık merkezlerinden birisi olacak yeni bir güç odağı ortaya çıkacaktır. Afrika’nın zenginlikleri ve insan kaynakları bu hedef için yeterlidir. Afrika’ya tabiri caiz ise bir “orkestra şefi ” ve güçlü bir başkaldırı iradesi lazımdır.

Şu an Amerika, AB, Çin ve Rusya başta olmak üzere, farklı güçlerin ve ülkelerin Afrika ülkeleri üzerinde hesapları vardır. Bu hesaplar doğrultusunda saha faaliyetleri ve sömürü çalışmaları devam etmektedir. Her geçen gün bu topraklardaki rekabet ve çekişme, daha fazla gün yüzüne çıkmaktadır.  Ukrayna savaşı ile beraber Rusya’nın aktivitelerinin bir parça yavaşladığı düşünülse bile sahadaki en önemli aktörlerden birisi Rusya’dır. Çin, her geçen gün tüm Afrika kıtasına yayılmaya çalışıyor. Batılıların sömürü faaliyetleri ise zaten ana damar sömürge faaliyetleridir. Burada yapılacak en önemli hamle; denge politikası çerçevesinde başta Fransa olmak üzere, Batılıların sömürü tekelini kırmaktır. Belki de yıllarca sürecek bir süreç içerisinde her geçen gün bu mazlum milletler daha fazla irade ortaya koyma cesaretini gösterebilmelidir. Ve nihayetinde; beraberce sömürü çarkını kırdıkları diğer bölgesel ve küresel oyuncularla, işbirliklerini ve ortaklıklarını, adil ve onurlu milletler olarak tesis etmelidirler. Ve öyle bir zaman gelecek ki; Çin’in ve Rusya’nın da tahakkümünün kırıldığı bir Afrika izleyeceğiz. Şu an tam bir milat yaşamaktayız. İslam ülkeleri bu tarihi fırsatı iyi değerlendirip hem Afrika milletlerinin, esaret prangalarını kırması için onlara yardımcı olmalılar hem de yeni bir müttefik ve taze kan ile küresel oyun kuruculara karşı güçlü ve kalıcı bir mevzi elde etmelidirler. Gereken tedbirler alınmaz ise belki de Afrika’da Müslüman kanının oluk oluk akacağı bir süreç yaşayacağız. Zira Afrika’da her ülkede zamanı gelince kullanılmak için çok hassas dengeler kurulmuş ve her an harekete geçirilebilecek fay hatları döşenmiştir. Sömürü çarklarının kırılmaya başladığını gören Batılı şer güçler, bu fay hatlarını harekete geçirmekte tereddüt etmeyecektir.

İslam ülkeleri kendi aralarındaki ihtilafları bir kenara bırakıp çok hızlı bir şekilde bu sürece müdahil olmalıdırlar. Resmi ve gayri resmi olarak, bu tarihi sürecin bir parçası olmalıdırlar. Başta Türkiye olmak üzere, İslam dünyasının güçlü aktörleri ve ayrıca ekonomik anlamda güçlü olan İslam ülkeleri belki de dünya tarihinin yönünü değiştirme potansiyeline sahip bu sürecin mimarlarından olmalıdırlar. Belki de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra nadir zamanlarda ortaya çıkan tarihi fırsatlardan olan bu fırsat iyi değerlendirilmeli ve dünya siyasetini ağırlık noktasını değiştirebilecek olan bu fırsattan en iyi şekilde istifade edilmelidir.