VAN HABER

Akdamar Kilisesi nerededir, nasıl gidilir? Akdamar Efsanesi nedir?

Akdamar Kilisesi ve Adası ile ilgili uzun yıllardır anlatılagelen bir de efsane bulunmaktadır. İşte bu doğa harikası tarihi mekan ile ilgili bütün merak edilenler...

Abone Ol

Van'da turistlerin en çok ziyaret ettiği mekanlardan biri olan Akdamar Kilisesi nerededir, nasıl gidilir? Akdamar Efsanesi nedir? Tüm bu soruların yanıtı haberimizde...

Akdamar Kilisesi Van Gölü üzerinde bulunan Akdamar Adası’ndaki Ermeni Kilisesidir. Kilise adını üstünde yer aldığı adadan almaktadır. Büyüleyici güzelliği ile dikkat çeken kilise Ermeni tarihinde önemli bir yere sahiptir. Kilise bütün bu özellikleriyle oldukça popüler turistik bir mekana dönüşmüştür.  

Akdamar Kilisesi bir Ermeni tapınağıdır. Kilise ile anılan hikaye günümüze kadar gelmiştir. Kilisenin duvarlarında kutsal kitaplardaki hikâyelerden alınmış konuları işleyen kabartmalar vardır.  

Akdamar Kilisesi (Ahtamar veya Ağtamar biçimlerinde de yazılır; Ermenice: Աղթամար Akhtamar), Van ve Bitlis illeri arasında bulunan Van Gölü'nün üzerinde bulunan bir adadır. Akdamar Kilisesi, 2007 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmiştir. Kırmızı taşlardan yapılan Akdamar Kilisesi yeşil doğa içindeki harika manzarasıyla dikkat çekmektedir.  

Akdamar Adası, Van Gölü üzerinde bulunan en büyük adadır ve uzunluğunun 1,5 km, genişliğinin ise 500 metre olduğu bilinmektedir. Adada sadece kilise ve birkaç taş yapı bulunmaktadır. Kilisenin dış cephesindeki duvarlar, Hristiyan inancının sembollerini ve dini sahneleri yansıtan birçok freskle süslüdür. İç kısmında da birçok fresk bulunuyor. Freskler, dönemin sanat anlayışını yansıtmakla birlikte kilisenin tarihi hakkında da bilgiler veriyor.  

AKDAMAR EFSANESİ NEDİR?

Adanın adının nereden geldiğine dair yaygın halk hikâyesine göre; Zamanında bu adada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği dillere destan Tamara adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan müslüman bir genç bu kıza âşık olur. Bu genç Tamara ile buluşmak için her gece adaya yüzer. Tamara ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle bekler. Bundan haberdar olan kızın babası oldukça hiddetlenir ve kızı ile genci ayırmak için sinsi bir plan yapar. Baba kızını tehdit ederek fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban dalgalar arasında boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle "Ah Tamara!" diye haykırır. Sevdiği gencin bu feryadını duyan Tamara da gencin ardından kendini göle bırakır. O günden sonra ada Ah Tamara! ismi ile anılmaya başlanmıştır. Zamanla "Ahtamara" ve son olarak da "Akdamar" olarak da günümüze kadar geldiği düşünülmektedir. Bu hikâye Ermeni şair Hovhannes Tumanyan anlatımıyla efsaneleşmiştir.  

EFSANE TARİHİ GERÇEKLERLE UYUŞMUYOR

Bu efsanenin tarihi gerçeklerle bağının zayıf olduğu bilinmektedir. 9. yüzyıldan itibaren kaydedilmiş olan Ağtamar adının Arapça ĞMR kökünden "kabartı, tümsek" anlamına gelen bir türev olması daha kuvvetli bir olasılık olarak değerlendirilebilir.  Akdamar ismi bu hikayenin anlatıldığı tarihten daha eski zamanlara dayanıyor. 

AKDAMAR KİLİSESİ'NİN TARİHİ  

Akdamar Adasındaki Surp Haç kilisesi, ‘’Hakiki Haç’’ın bir parçasını barındırmak maksadıyla Ermeni Hanedanı Beyi Kral I. Gagik'in emriyle 915-921 yıllarında Mimar Manuel tarafından inşa edilmiştir.  

I. Gagik adada halen mevcut olan kiliseden başka müstahkem bir kasaba, saray, çarşı ve liman inşa ettirmiştir. Ada üzerindeki sivil yerleşimin 16. yüzyıl başlarına kadar canlı olarak varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır.  Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise, mimari açıdan Orta Çağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında sayılır. Kızıl andezit taşından inşa edilmiş olan kilisenin dış cephesi, alçak rölyef şeklinde işlenmiş zengin bitki ve hayvan motifleriyle ve Kutsal Kitap'tan alınma sahnelerle süslenmiştir. Kilise bu özelliğiyle de Ermeni mimari tarihi içinde eşsiz bir konuma sahiptir. 

Kilisenin kuzeydoğusundaki şapel 1296-1336 tarihlerinde; batısındaki jamaton 1763 tarihinde; güneyindeki çan kulesi 18. yüzyıl sonlarında ilave edilmiştir. Kuzeyindeki şapelin tarihi ise bilinmemektedir. İlk yapıldığında saray kilisesi olan yapı, sonradan manastır kilisesine dönüştürülmüştür. 

16. yüzyıldan sonra sivil yerleşimin bulunmadığı adada Kutsal Haç'a (Surp Khaç) adanmış bir Ermeni manastırı varlığını sürdürmüştür. 19. yüzyıl sonlarında 300 civarında keşişin ikamet ettiği manastır, 1895 ve 1915 olaylarından sonra terkedilmiştir. 
Manastır topluluğunun tarihi IX. yüzyıla kadar inmektedir. 1462'de yenilenen kilise, 1703'teki depremde zarar gördüğünden 1712-1720 tarihleri arasında tekrar onarılmıştır.   

Ermeni Kilisesinin ruhani başkanlığı olan Gatoğigosluk makamı 10. yüzyıl ortalarından 1101 yılına kadar Ahtamar Adasında bulunmuştur. Makamın 12. yüzyılda Kilikya'ya taşınmasından sonra da Ahtamar Kilisesi 19. yüzyıla dek önderlik iddiasını devam ettirmiştir. 

Bu tarihi mekân, mimari anlamda Ermeni sanatının en değerli eseri olarak kabul edilir. Merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca şeklinde haç planında ve kırmızı kesme taş tüfleriyle inşa edilmiş olan kilise, oldukça zengin motiflere sahiptir. 
Tarihçi Anne R. Redgate, 1. Gagik'in bu kiliseyi yaptırmak için civar medeniyetlerdeki en iyi mimar ve ustaları getirdiğini yazmaktadır.

Bu özel yapının dış kısmında; dini konular, dünyevi konular, saray yaşamı, av sahneleri, insan ve hayvan figürlerinden oluşan zengin kabartma süslemeler yer almaktadır. İç kısmında ise dini konulu freskler bulunmaktadır. Tüm bu duvar resimleri, bölgedeki en erken tarihli örnekler olmaları nedeniyle ayrı bir önem taşırlar. 

2007 yılında geçirmiş olduğu restorasyon sonucunda Anıt Müze olarak hizmete girmiştir. Kilise, mimarisi yanında dış cephelerindeki figürlü taş plastiği ile dikkat çekmektedir. Plan bakımından merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca biçimli haç plana sahiptir. 

Kilisenin figürlü repertuarı oldukça zengindir. İncil ve Tevrat'tan alınmış çeşitli sahneler bulunmaktadır. Yunus Peygamber’in denize atılması, Hz. Meryem ve kucağında yer Hz. İsa, Adem ile Havva'nın Cennet'ten kovulması, Hz. Davut’un mücadelesi, Samson Filistinli ikilisi, ateşte üç ibrani genci, Aslan ininde Daniel sahneleri bunların önde gelenleridir. 

Merkezi kubbe dışa yüksek kasnaklı piramidal bir külah şeklinde yansımıştır. Batı ve kuzey cepheye açılmış iki kapı vasıtasıyla giriş sağlanmaktadır. Bunlardan batıdaki portal şeklinde bir düzenleme göstermektedir. Kesme taş malzeme kilisenin tamamında kullanılmıştır. Batı tarafına eklenen jamaton ise, kare planlı ve dokuz bölümlü olarak düzenlenmiştir. Bölümlerin üzeri aynalı çapraz tonozlarla örtülmüştür.

YAŞAR KEMAL AKDAMAR KİLİSESİ'NİN YIKIMINA ENGEL OLDU

Ortalama 1100 yıldır ayakta olan Akdamar Kilisesi için, 1951 yılında bir yıkım çalışması başlatılmıştı. O dönemde genç bir gazeteci olan Yaşar Kemal, tesadüf eseri olaydan haberdar oldu ve duruma müdahale ederek kilisenin yıkılmasını engelledi. Kilise 2005-2007 yılları arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde restore edildi. Bugün de bir müze olarak ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor. 

Kilise, büyüleyici mimarisi, freskleri ve efsaneleri ile ünlüdür. Ayrıca, adanın badem ağaçlarıyla örülü olması da kiliseye ayrı bir güzellik katmaktadır.  

AKDAMAR KİLİSESİ NEREDE VE NASIL GİDİLİR?

Akdamar Kilisesi, Akdamar Anıt Müzesi olarak da ismi geçen bir kilisedir. Van'ın Gevaş ilçesinde bulunan iskeleden veya Edremit Marinadan tekne ve deniz otobüsü aracılığıyla Akdamar Kilisesi’ne gidilebilir. 

AKDAMAR KİLİSESİ ZİYARET SAATLERİ VE ÜCRETİ 

Adaya yani kiliseye ziyaret saatleri; yaz döneminde 9 ile 19 saatleri arasında iken, kış döneminde ziyaret saatleri 8 ile 17 saatleri arasında olmaktadır. Adaya gidiş için tekne ücretleri kişi başı 150 TL'den başlarken Van Büyükşehir Belediyesine bağlı deniz otobüslerinde tam bilet 180 TL, öğrenci ise 150 TL olarak belirlendi.

Tekne ile adaya gitmek isteyenler Akdamar İskelesi ya da Edremit Marina'dan tekne bileti alabiliyor.

Adaya ayak bastı ücreti 150 TL ancak Müze kartı olanlar adaya ücretsiz giriş sağlayabilir.  Müze kart almak isteyenler 60 TL vererek ada girişinde kart sahibi olabiliyor.

VAN DENİZ OTOBÜSÜ SEFER SAATLERİ

Hafta içi 1 gün ve hafta sonu 2 gün olmak üzere 3 gün olarak planlanan seferler; Çarşamba günü saat 12.00 ve 14.00’te Edremit Marina’dan gidiş, 14.30 ve 16.30’da ise Akdamar Adası’ndan dönüş şeklinde planlanırken, Cumartesi-Pazar günleri ise saat 10.30, 12.00 ve 14.00’te Edremit Marinadan gidiş ve 13.00, 14.30 ve 16.30 Akdamar Adası’ndan dönüş şeklinde gerçekleşiyor.

AKDAMAR KİLİSESİ EFSANESİNİ’NİN BAŞKA BİR RİVAYETİ 

Zamanında bu adada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği dillere destan Tamara adında bir kızı vardır. Adanın karşı kıyısındaki Gevaş'ta yalnız başına yaşayan bir delikanlı varmış. Yiğitliğiyle söylenir dururmuş yörede. Delikanlı gündüzleri gölde avladığı balıkları yer, gölde saatlerce yüzermiş. Günün birinde yüzerken bir bakmış ki adaya üç kulaç kalmış. Buraya kadar gelmişken hele bir çıkayım adaya demiş. Badem ağaçları arasında saklanarak ne var ne yok diye görmek isterken bir de bakmış ki ne görsün? Az ötesinde çiçek açmış bademlerden çiçek koparıp başına takınan, bir yandan da usuldan inceden bir şarkı mırıldanan güzeller güzeli bir kız...  Delikanlının aklı başından gitmiş. Kız delikanlıyı görünce önce kaçmaya yeltenmiş. Ama sonra delikanlının güzelliğine kapılıp öyle kalmış. Delikanlı kıza yaklaşıp: "Kimsin, nesin?" deyince kız kendine gelmiş ve "Hele sen söyle. Sen kimsin, nesin? Buraya nasıl ayak bastın? Bir gören olursa yanarım gençliğine" demiş. Delikanlı o vakit anlatmış olanı biteni. Kız da: "Ben de baş keşişin kızıyım. Adım Tamara. Sıkıldıkça bu kıyıya iner, göle girerim." demiş. Böylece Tamara ile delikanlı arasında bir muhabbet başlamış. Ayrılırken ara sıra o kayalığa gelip arkadaşlık etmek için birbirlerine söz vermişler. Sözlerinde de durmuşlar. Gizli saklı buluşmalar başlamış. Aralarında bir sevgi bağı kurulmuş, âşık olmuşlar birbirlerine.

İş büyüyünce kızı bir korku almış. "Ya keşiş babam görürse." diye. Delikanlı: "Haklısın, bundan sonra gündüzleri değil geceleri buluşalım. Sen akşam olunca bir mum alırsın, kayalığa gelirsin. Ben karşıdan mumun ışığını görünce yüzer gelirim" demiş. Bir süre de böyle geçmiş. Tamara akşam bastı mı kayalığa gelip mumu yakıyor, bir zaman sonra gölün sularını kulaçlarıyla yara yara genç geliyormuş. Bu böyle epey zaman sürüp gitmiş. Günlerden bir gün Tamara'yı kıskanan keşiş kızlarından biri işin nereye vardığını görmüş, gidip baş keşişe durumu anlatmış. Baş keşiş bunu duyunca beyninden vurulmuşa dönmüş. Kıza: "Bunu benden başka kimseye söylersen seni adadan sürerim, yok dilini tutarsan yakında seni rahibe yaparım. Hadi bu gece beni oraya götür, gözlerimle göreyim." demiş. O gece keşiş Tamara ile gencin buluşmalarını gözleriyle görmüş, Düşünmeye başlamış: "Bu işi kimse duymadan nasıl halledebilirim" diye.

Ertesi gün ikindi vakti bir fırtına kopmuş. Baş keşiş: "Olursa bu gece olur, olmazsa yandık. Şerefimiz iki paralık olur, dillere düşeriz." diye düşünüp karar vermiş. Bu gece kayalıkta mumu kendi yakacak, ışığı gören delikanlının sevgisi derinse fırtına mırtına dinlemez, kendini atar göle.

Tamara fırtınanın çıktığını görünce o gece kayalığa gitmemiş. Bu, keşişin işini daha da kolaylaştırmış. Fırtına kıyıları döverken delikanlı bakmış ki karşıda Tamara'nın ışığı kendisini çağırmakta, durur mu? Atmış gölün dalgalarına kendini, başlamış kulaç atmaya. Dalgalar onu her kaldırışta ışığı görüyor ve ışıktan güç alıyormuş. Böyle dalgalarla boğuşa boğuşa saatler geçmiş. Delikanlı bir türlü kayalığa ulaşamamış. Delikanlı kayalığa yaklaştığı bir sırada gücü iyice kesilmiş, kolunu kaldıracak hali kalmamış. Tam o sırada fırtına birden bire olanca gücüyle kabartmış gölün sularını ve kocaman dalgalar, çekmiş kucağına bu delikanlıyı. Genç aşık, son bir soluk toplamış ve: "Ah Tamara!" diye bağırmış. Sesi dalgaların, fırtınanın sesine karışmış önce, ama sonra her bir yandan duyulmuş açık seçik. "Ah Tamara! Ah Tamara!" diye delikanlı gölün azgın dalgaları arasında kaybolup gitmiş.  

Bu sesi duyan Tamara koşup kayalığa gelmiş. Durumu anlayınca kendisini gölün dalgaları arasına bırakıvermiş. İşte bu adanın adı, delikanlının "Ah Tamara!" diye bağırmasından çıkmış. Gün gelmiş, söylene söylene Akdamar olmuş.