2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesini değerlendiren Çelik, ailenin inancımıza ve kültürümüze uymayan kanunlarla korunamayacağını kaydetti.

"Bir problemi tespit etmek yeterli değil"

Çelik, ailenin önemine değinerek, "2025 yılı Cumhurbaşkanımız tarafından 'Aile Yılı' olarak ilan edildi. Böyle bir karar alınması aileye verilen önemi göstermesi açısından önemli ve sevindirici olsa da aile yapımızın içerisinde bulunduğu olumsuzlukları ifade etmesi açısında ise, düşündürücü bir durumdur. Ailenin ne kadar önemli olduğu hemen hemen herkes tarafından dile getiriliyor. Bu konuda yıllardır çok şeyler yazıldı, yazılıyor ve yazılmaya da devam edecek. Ama bu yapılanlar, aile yapımızın kurtarılmasına ne kadar katkı sağlayacak? Problemleri çözebilecek mi? Asıl önemli olan burası. Bir problemi tespit etmek yeterli değil. Önemli olan o problemleri ortadan kaldırabilecek doğru çözüm yolları geliştirebilmektedir. Aile yapımızla ilgili problemlerin olduğu herkes tarafından kabul edilmesine rağmen bu konuda ortaya konulmaya çalışılan çözüm önerileri ise maalesef sorunu büyütmeye devam etmektedir. Aile yapımız, içeriden ve dışarından farklı tehditler altında yok olmaya doğru gitmektedir. Bir an önce doğru çözüm yollarına odaklanmalı ve ona göre yol almalıyız." dedi.

Aileyi korumak için yapılması gerekenleri maddeler halinde sıralayan Çelik, aile hakkındaki kanunlarda düzenlemeye gidilmesi gerektiğini kaydetti.

"Kanunlar yeniden düzenlenmelidir"

Çelik, "Aile yapımıza faydadan çok zarar veren kanunlar yeniden düzenlenmelidir. Bu işin başında 6284 sayılı kanun gelmektedir. Bu kanun İstanbul Sözleşmesi'nin içeriği esas alınarak hazırlanmıştı. İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında Avrupa Konseyi tarafından kadına yönelik şiddeti azaltmak maksadıyla kurulmuştu. Türkiye de 2014 yılında bu sözleşmeye dahil olmuştu. Yaşanan süre içerisinde bu sözleşmenin bizim aile yapımıza zarar verdiği gözlemlenmiş ve artan tepkiler üzerine 2021 yılında ise bu sözleşmeden çekilmişti. Türkiye her ne kadar bu sözleşmeden çekilmiş olsa da bu sözleşmenin içeriği esas alınarak hazırlanmış olan 6284 sayılı kanun ise yürüklükte kalmaya devam etmiştir.  Onun için bu sözleşmeden çekilme sözde olmuş, uygulamaya yansımamıştır.  Avrupa toplumunun aile yapısına göre hazırlanmış olan bu sözleşme, bizim aile yapımız uymamıştı. Bu sözleşme uygulamaya girdiği andan itibaren kadın cinayetleri azalmak yerine sürekli artış göstermişti. Resmi rakamlara göre kadın cinayetleri şu şekilde artarak devam etmişti: 2013 yılında 237, 2014'te 294, 2015'te 303, 2016'da 328, 2017'de 409, 2018'de 440, 2019'da 474, 2020'de 471 (171'i şüpheli kadın ölümü), 2021'de 517 (217 şüpheli kadın ölümü), 2022'de 579 (245 şüpheli kadın ölümü)  yaşandı." ifadelerini kullandı.

"Erkeğin mutlak suçlu kabul edildiği bir kanunla ne kadar yol alınabilir?"

Çelik, suç isnadının ispat gerektirdiğine değinerek, "'Berat-i zimmet aslıdır' diye bir kaide vardır. Yani kişilerin suçsuzluğu asıldır. Bir insana suç isnat edildiğinde, suçu isnat eden kişi bunu ispat etmek zorundadır. İspat edilmediği müddetçe kişi suçsuz kabul edilir. Kadın olsun erkek olsun herkes suçsuzdur.  İspat edildikten sonra kişi suçlu kabul edilir ve suçuna göre de ceza uygulanır. Suçluyu tespit etmek yerine 'kadının beyanı esastır' diyerek kadını mutlak manada masun, erkeği de mutlak suçlu ilan edersen, bu anlayışla sorunları asla çözemezsin. Çözemediğin gibi aksine her geçen gün daha da büyütürsün. Bizim değer yargılarımıza göre hazırlanmamış olan bu kanun, bir an önce gözden geçirilmelidir. Kadın ve erkeğin fıtratına uygun düzenlemeler getirmek gerekir. Bir beyan ile evinden sürgün edilen erkek, 3-5 ay sonra elinde çiçeklerle evine dönmeyecektir. Dönmüyor da. Hatta bu uzaklaştırma ikinci veya üçüncü kez tekrar ettiğinde süre katlanarak devam etmektedir. Evinden aylarca uzaklaştırılarak aile ortamından zorla koparılmış kimsenin, nerede ve ne şekilde kalacağı hiç hesaba katılmamıştır. Düzenli çocuklarını göremediği için onlara gerekli babalığı yapamamış bir babanın psikolojisi nasıl olacak? Babalarını göremeyen çocukların durumu nasıl olacak? Bunlar hiç hesaba katılmamıştır." şeklinde konuştu.

"Müslüman, sadece kadına şiddete değil, şiddetin her türlüsüne karşıdır"

Kadına şiddetin sürekli işlenerek gündemde kalmasının şiddeti normalleştirdiğine değinen Çelik, "Böylesi bir kanunu çıkaranlar, bunun aile yapısı üzerinde nasıl olumsuz etkiler yapabileceğini göremiyorlar mı? Yoksa görmek mi istemiyorlar? Aile yapısının temeline bomba koyan bu kanunu düzeltmek için daha ne bekleniyor? Bu tür kanunlara karşı çıkmak, asla ve asla kadına şiddete taraf olmak demek değildir. Kadını Allah'ın bir emaneti olarak gören hangi erkek ona şiddet uygulayabilir? Müslüman, sadece kadına şiddete değil, şiddetin her türlüsüne karşıdır. Bizzat şiddetin kendisine karşıdır. Bir şiddeti ortadan kaldırmak için başka bir şiddeti uygulamak yerine şiddeti doğuran sebeplerin üzerine gitmek gerekir.  Sürekli kadına şiddet diye diye kadınlara iyilik yapmadık. Tam aksine onları şiddetin merkezine yerleştirdik. 'Hırsızın aklına taş düşürmek.' diye bir atasözü var. Kadına şiddet konusu sürekli gündemde tutulmakla, kadına şiddet normalmiş gibi bir algı oluşturuldu.  Art niyetli bazı kimseler sosyal medyada ve TV programlarından duydukları ve gördükleri hadiseleri kendileri de uygulamaya başladılar. Bir an önce bu yanlıştan çıkılması lazım. Ortada bir suç ve onu işleyen bir suçlu var ise bunu üzerinden reyting sağlamak düşüncesinden kurtulmamız gerek. Şiddet hadiseleri haber yapılmamalıdır." dedi.

"Aileyi kurtarmak için zinanın bir an önce suç olarak kabul edilmesi"

İnsanın yaradılış fıtratına aykırı olan zinanın suç sayılması için gerekli çalışmaların başlatılması gerektiğine değinen Çelik, "Aileyi kurtarmak için zinanın bir an önce suç olarak kabul edilmesi ve gereken cezanın verilmesi gerekir. Maalesef gelinen noktada ceza kanununda zina için bir ceza tayin edilmemiştir. Zinanın cezası olmaz iken dolaylı yoldan da olsa nikâhın bir cezası var. Belli bir yaşın altındaki bir kızla evlenen veya bu yaşta kızını evlendiren bir kimseye çok ağır cezalar verilmektedir. Böylesi bir nikâhtan dolayı ceza kanunu işlemektedir.  Çocukların çok küçük yaşta evlendirilmesini kontrol altına almak adına bir şeyler yapılabilir. Bu ayrı bir konu." ifadelerini kullandı.

"Aileyi ne hale getirdiğinizin farkında mısınız?"

Aile ve Gençlik Fonu'na 50 bini aşkın başvuru yapıldı Aile ve Gençlik Fonu'na 50 bini aşkın başvuru yapıldı

Erken yaşta evlenenlere yıllar sonra verilen cezanın aileleri dağıttığına vurgu yapan Çelik, "Ama bu şekildeki bir ceza şekli değil. Adam evlenmiş, yıllar geçmiş, çocukları da olmuş. Bir şekilde bunların küçük yaşta evlendikleri tespit ediliyor ve koca hapse gönderiliyor. Bu şekilde binlerce kimsenin içeride yattıkları ifade ediliyor. Belli bir yaşın altındaki evlilikler için ceza uygulanırken aynı yaştaki kimselerin nikâhsız ilişkileri için herhangi bir ceza uygulanmamaktadır. Bu şekilde evlilik yapmış kimseleri hapse atmakla, bir noktada kadını kocasından korumuş olmaktayız. Böyle yapmakla o aile ortamındaki çocukların nasıl bir ruh hali içerisinde olabileceklerini tahmin dahi etmek insanı ürkütmektedir. Babalarını yüz kızartıcı bir suç işlemiş gibi düşünecek ve hayata bakışları olumsuz olacaktır. Kocası içeri atılan bu ailenin nafakasını kim karşılayacak? Bu şekilde yapmakla problemi çözmüyorsun. Tam aksine problemi daha da büyütüyorsun. Aileyi ne hale getirdiğinizin farkında mısınız? Velev ki bu şekilde, o kimseyi yıllarca hapiste tuttunuz. Çıktığında ne olacak? O kimse, 'Pişman oldum. Bundan sonra şu yaşın altındaki biri ile asla evlenmeyeceğim mi?' diyecek." şeklinde konuştu.

Çelik, aileyi korumanın yolları hakkında , "Fakat aileyi korumanın yolu eşler arasını ayırmakla değildir. Hele kocayı hapse gönderip, kadını bütün sorunlarla baş başa bırakmak hiç değildir. Yapılması gereken eğitimdir. Aile bütünlüğünü muhafaza etmeye yönelik eğitim verilmelidir. Ceza vererek suçu ortadan kaldırmaya çalışmak pansuman tedaviye benzer. Kalıcı tedavi için mutlaka işin merkezine inmek ve orada çözmeye çalışmak gerekir. Bu durum kanayan bir yaramızdır. Hem de öyle yara ki bir an önce cerrahi müdahale edilmesi gerekir. Aksi halde aşırı kan kaybından aile yapımızı öldürebilir." diye konuştu.

Kaynak: İLKHA