Ferdi, yani şahsi manevi hastalıklar olduğu gibi bir de şahsi iken yaygınlığı ve ağır tahribatı yönü nedeniyle toplumsallaşan manevi hastalıklarımız vardır. Bunların başında da maalesef gıybet gelmektedir.

Çalıştığımız iş yerimizde, ziyaret ettiğimiz komşumuzda, cennetmisal ev ortamımızda hasılı her platformda bir türlü vazgeçmediğimiz, vazgeçmeye hiç niyetli olamadığımız ve bizde, ailemizde, nihayetinde de toplumumuzda derin ayrışma ve türlü sorunlara sebep olan gıybet…

İslam alimleri ciddi manada ihtiyaç olmadıkça başkası hakkında konuşmamamızı şiddetle tavsiye etmişlerdir. İhtiyaç olsa dahi küçümsemeden, alay etmeden sadece düzelme adına, yani niyetin halis olması hasebiyle üçüncü şahısları hem maddi hem de manevi tehlikelerden koruma ve kollama adına ehil kişiler ile konuşulabilir.

Gıybet, söz dolaştırma ve yayma yani nemime, dedikodu, iftira veya doğruluk payı olsa dahi ihtiyaç olmadan kişileri konuşma... Tümü aynı çerçevede değerlendirilebilir. Tümünden de kesinlikle kaçınmak gerekir. Bu konuda çok ciddi tehdit edici ayet ve hadisler vardır.

Hatta efendimiz aleyhisselatu wesselam aile fertlerini dahi zaman zaman ikaz etmişlerdir.
Şahıslarda türlü zarara, ailede karmaşaya, toplumda cinayet ve bozulmalara sebep olan gıybetten, nemimeden ve dedikodulardan kendimizi ve ailemizi, yakıtı insanlar ev taşlar olan cehennem azabından koruyalım. Eve vardık, aile fertlerimiz birilerinden ölçüsüz bahsediyorsa lütfen uygun bir izah şekliyle engel olalım. İşyerine gittik, bir müşteri hakkında ileri- geri konuşuluyorsa bırakmayalım. Bir toplulukta oturduk, ortalık gıybet ve dedikodudan toz duman olmuşsa oradan kaçalım.

Herhangi bir hastalık için doktora gidip mustarip olduğumuz derdimizi anlatırız. Çareler için en ince ayrıntısına kadar doktor ile hasbihal ederiz, derman için adeta yalvarırız. Hatta derdimizi anlatırken çektiğimiz sıkıntıların verdiği ıstırap ile duygusallaşıp gözyaşı döktüğümüz de olmuştur. Tek isteğimiz artık söz konusu hastalıktan kurtulmaktır. Hatta doktordan dönerken ' Keşke şunu da söyleseydim.' diye hayıflanırız.

İşte ey benim gibi türlü manevi hastalıklara ve de gıybete müptela kardeşler, gelin hep beraber asıl şifa verici Rabbimize iltica edelim, müptela olduğumuz manevi hastalıklarımızı ve bu hastalıklardan kurtulma çaremizi onunla hal edelim. Tüm şikayetlerimizi Rabbimize iletelim, yaptığımız kötülüklerden ve manevi hastalıklardan O'na sığınalım. Bir daha tövbe edelim. Tekrar tekrar pişmanlığımızı dile getirelim de belki Rabbimizin de inayetiyle bu hastalıklarımızdan kurtuluruz. Yoksa maazallah yevmi mahşerde rezil ve rüsva oluruz. Rabbimiz bizi affetsin.

HUCURAT 12: Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

HÜMEZE 1: Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay haline!
* Hazreti Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: 'Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: 'Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?' 'Allah ve Resûlü daha iyi bilir!' dediler. Bunun üzerine: 'Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!' açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: 'Ya benim söylediğim onda varsa, (Bu da mı gıybettir?)' dedi. Aleyhissalatu vesselam: 'Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.' buyurdular.'

* Hazreti Aişe radıyallahu anha anlatıyor: 'Ey Allah'ın Resûlü, sana Safiyye'deki şu şu hal yeter!' demiştim. (Bundan memnun kalmadı ve 'Öyle bir kelime sarfettin ki, eğer o denize karıştırılsaydı (denizin suyuna galebe çalıp) ifsad edecekti.' buyurdu.

Hazreti Aişe ilaveten der ki: 'Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir insanın (tahkir maksadıyla) taklidini yapmıştım. Bana hemen şunu söyledi: 'Ben bir başkasını (kusuru sebebiyle söz veya fiille) taklid etmem. Hatta (buna mukabil) bana, şu şu kadar (pek çok dünyalık) verilse bile!' SELAM VE DUA İLE