Efendimiz aleyhisselatu vesselam şöyle buyurmuşlardır: 'Ümmetimin fesadı zamanında kim benim sünnetime yapışırsa yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.' (Suyuti el fethül kebir)

Risalei Nur eserlerini ilk okuduğum zamanlarda bu hadis-i şerife denk gelmiştim. Doğrusu anlayamamamın neticesi olarak bana biraz garip gelmişti. Zaman geçtikçe, malum halimize binaen şu an daha iyi anlamaktayım ki, 'Amenna we sadeqte' (İman ettim ki sen en doğruyu söyleyensin, seni bütün benliğimle tasdik ediyorum.) diyorum.

Evet, malum halimiz... Kendimizi düşünüyoruz, etrafımızı unutmuşuz, kendimizden gayrı herkesi unutmuşuz, efendimiz aleyhisselatu vesselamı ve Rabbimizi unutmuşuz. Tek hedefimiz dünya zevklerimiz olmuş yani.

Demem o ki edep ve adaptan yoksun bir hale yol tutmuşuz. Kocaman alemde fert kalmışız. İzzet dağlarından zillet çukurlarına yuvarlanmışız. Etrafımızda ne var ne yok, umurumuzda bile değil. Yanımızdaki aç mı tok mu, 'bana ne' rezilliğine terfi etmişiz(!)

Öyle bir terfi ki düşenin dostunun olamayacağı bir alçalış…
Efendimiz aleyhisselatu vesselam bizlere öyle bir miras bırakmıştır ki, bu mirasa sarılan ve sahip çıkan her iki dünyanın da azizidir. Bu miras onun sünnetidir. Hal ve hareketleri, bütün kir ve ğubardan müberra yaşamı, dost ve düşmanına karşı duruş ve tavrı, ahlak ve ibadeti… Ne kadar da sana muhtacız bizler ey resul… Ne kadar da çaresiz kalmışız sensizlik dünyasında… Seni takip ve taklit edememenin zilletini yaşıyoruz efendim…

***

SADECE ÜÇ ÖRNEK;
Bilal anlatıyor: 'Ben seyyar satıcıyım. Çok sıcak bir yaz gününde sıcağın verdiği hararet beni susuz bırakmıştı. Rastgele bir kıraathaneye dalıp su sebiline yöneldim. Sebilin yanı başında oturarak bir bardak su doldurdum. Beni izleyen gözlerden bihaber besmele çekerek üç yudumda suyu içtim. Elhamdülillah deyip ayağa kalkacakken, yan tarafta oturanlar beni çağırdılar. İçlerinden yaşlı olanı, Allah senden razı olsun yeğenim, sen efendimiz aleyhisselatu vesselamın bir sünnetini bize hatırlattın. Bundan sonra bizler de senin müşterin olacağız.' dediler.

Kemal anlatıyor: 'Her sabah arabamla işyerime doğru yol alırken, aynı saatte bir servis minibüsü ile karşılaşıyordum. Bu arada tanımadığım bu minibüs şoförüne selam veriyordum. Adam da selamıma karşılık veriyordu. Derken günlerden bir gün minibüs önümde durdu, 'kardeş sen beni nerede tanıyorsun?' ben de kendisini tanımadığımı, efendimiz aleyhisselatu vesselamın sünneti gereği kendisine selam verdiğimi söyledim. Bu izahattan sonra adam takdir ve teşekkürünü sunup bana epey dua etti.

Muhsin anlatıyor: 'Ben kiracıyım. Daha önce kiracısı olduğum bir ev sahibi, kiranın dışında da herhangi bir ihtiyacı olduğunda kendisine yardımcı olmaya çalışıyordum. Hele kira parasını hiç aksatmıyordum. Daha önceki kiracılarından çok çekmiş olacak ki bana methiyeler diziyordu. Ben de methiyelerinden rahatsız oluyordum. Sonuçta kirasını vermek zorunda idim. Elimden geldiğince bir komşu olarak da benden rahatsız olmaması için çok dikkat etmeye çalışıyordum.

Başka komşular bizim aramızda ev sahibi ve kiracı farkını göremiyorlardı. Hasılı kelam birbirimizden çok memnun idik. Derken gönlerden bir gün başka bir mahalleye taşındık. Ailece bizi kaybetmek istemiyorlardı. 'Biz komşuluğunuzdan çok razı idik. Allah da sizlerden razı olsun.' diyorlardı. Ben de, efendimiz aleyhisselatu vesselamın sünneti gereği komşuluk haklarına riayet etmeye çalıştığımızı, eğer bunu başarmış isek çok bahtiyar olduğumuzu söyledim. Ayrılırken ailece arkamızdan çok ağladılar…'
***
Efendimiz aleyhisselatu vesselamın sünnetini yaşama ve yaşatma dileğiyle vesselam…