Şartların zorluk derecesi mücadele azmini ve yiğitlerin kalitesini yükseltir. Tarihin belli dönemlerine bakınca örneklerini görürüz. Yakın dönemde Çeçenistan, Bosna Hersek, Filistin, Bangladeş gibi mücadele sahalarında nice yiğitler sahneye çıkıp isimlerini tarihin sayfalarına yazdırdılar.

Bugün dünyanın her yerinde ehli iman için şartlar olabildiğince çetin seyrediyor. Çünkü savaş deseniz, var. Kültürel işgal deseniz, var. İhanet deseniz,var. Münafıklar sürüyle, zulüm hakeza… Bu şartlar altında elbette ki pek çok kahraman mücadeleleriyle dimdik ayaktalar. Adeta çağın krizlerini fırsata çevirerek durmaksızın mücadelelerini sürdürüyorlar. Kendidevrinin fitnelerine karşı mücadele eden alimlere, gençlere veebeveynlere selam olsun.

Tabi bireysel çabaları takdir ederken, bir yandan da toplumsal gidişatı gözden geçirmeliyiz. Giderek irtifa kaybeden kültürümüzü gündeme alıp tartışmalıyız.
Elimizdeki en büyük silahın Kur'an olduğunu öğrendikten sonra toplumu ahlaksızlaştırarak ondan koparmak isteyenlerin işe başlamalarının üzerinden bir asır geçti. Basın-yayın üzerinden yapılan saldırılar, sinema ve televizyonun sahne almasıyla adeta çığırından çıktı.

Görselliğin insanlar üzerindeki cazibe etkisi yadsınamaz. Film çekenler, onu kanalında sergileyenler, senaryo yazanlar bu gücün farkında oldukları için fırsatı ganimete çevirdiler. Perde arkasında durup yerli işbirlikçileri finanse eden Siyonist mikroplar, gençnesillerimizi kalplerinden vurdular.

İşin başında İslam kültürüne düşman kişiler olunca,toplumumuz görsel medyanın sihirli atmosferinde boğuldu.Spor, moda, dizi, sinema, müzik derken resmen içerden işgal edildik.
Adı bizim gibi Ali, Ahmet, Muhammet olan nice senaristler, kendi kültürleriyle alay ederek, cehalet noktasında muasır medeniyeti geçebildiler. Onlara göre muasır medeniyet Avrupa'ydı ve Avrupa'nın hal-i pür melali de ortadaydı. Aşağılık kompleksine yakalanmış mezkûr zümrenin hakkını teslim etmeli.

Çünkü yerli sinema hala ahlaki değerlere küfrederek sanat(!) yapıyor.
Müziğin sapıklığa dönüştüğü, filmlerin şiddet ve şehvete çanak tuttuğu, sporun kin-nefret saçtığı, dizilerin mahremiyeti ve yasak sınırlarını çiğnediği batı endeksli muasır medeniyet(!)
Ülke olarak ekonomik ve siyasi alanda yükseliyoruz artık.

Silah üretimi iyi durumda, yol, köprü, baraj, hastane yapımı gibi hizmetler de giderek iyileşiyor.Devlet eliyle yapılan kimi güzel girişimlerin muhalif partiler, anarşist gruplar ve dış müdahaleler ile akamete uğraması, toplumun sorumluluğu yüklenmesini zorunlu kılıyor. O halde inancımızla şekillenmiş ancak laikliğin hışmına uğrayarak rafa kaldırılmış gelenek-göreneklerimizi, örf-adetlerimizi ve müspet hayat tarzımızı yeniden aktif hale getirmeliyiz. İnancımızı yaşarken en önemliyi en başa kayarak hiyerarşik bir düzen oluşturmalıyız.

Mesela yere düşen bir parça ekmeğe karşı olan hassasiyetimiz hala olduğu gibi duruyor. Ne zaman yerde ekmek görsek saygımızdan dolayı kaldırıp öperek temiz bir yere koyarız. Diğer taraftan baş tacımız olan namaza, doğruluğa, güvenirliğe, farz ibadetler bu kadar değer vermiyoruz! İftira ve gıybete karşı reflekslerimiz nerdeyse işlevsiz hale gelmiş.
Nefsine köle olmuş bir avuç aristokratın milyonlarca halka rağmen medyaya yön vermesi, değerlere küfredercesine programlar yayınlaması ve üstüne bir de halkı küçümsemesi hazmedilecek şey değil artık. İşe 'dur' demek kuru gürültüye sebep olacağı için alternatif çözümler üretmek lazım.

Her Müslüman bulunduğu ortamı değiştirip dönüştürme çabası içinde olmalı. İmkanı el verenler maddeten müdahale etmeli. Böyle bir şansı olmayanlar ise tavır ve davranışlarıyla örnek model olmalı. Mesela gençlerimizin çoğu yabancı müzik kültürüne hayranlık duyuyor. Dinledikleri sanatçıların fiziksel özelliklerine de özeniyorlar. Böylece giyim-kuşam, dil, bakış açısı, duygu aktarımı… Her şey yanlış bir temel üstüne kuruluyor.

Yeniden işe el atma zamanı gelip geçiyor. Sinema filmleri, izlerken değer açısından kimsenin tereddüt etmeyeceği standartların üstüne çıkarılmalı. Aile bütünlüğünü korumaya ve teşvik etmeye yönelik dizil filmler yapılmalı. Kumar ve hileden uzak alternatif spor etkinlikleri düzenlenmeli.

Hayır kurumlarının desteğiyle okullarda tam teşekküllü mescitler inşa etmeli ve din kültürü derslerini, branş öğretmenleri bu mescitlerde uygulamalı olarak öğretmeli. Özellikle temizlik konusu temelden verilmeli. Çünkü birçok resmi kurumda karşılaştığımız manzara şöyledir: Mescitler kirli, dağınık, yeri bodrum katının küçük bir odası, ulaşması zor ve hizmete cevap veremeyecek kadar küçük! Böyle ibadethane olmaz, olmamalı.

Ticarethanelerde güveni, doğruluğu, tebessümü, sözün kıymetini, adaleti ve kardeşlik hukukunu yeniden tesis etmeliyiz. Unutmamalıyız ki İslam dini kılıç zoru ile değil, güzel ahlak ile dünyanın en uzak köşelerine kadar gitti ve gitmeye de devam ediyor.

Çok uzun yıllardır kitaplıklarımızı dolduran batı klasikleri ve 100 temel eserin yerine ecdadımızın ve yeni nesil yazarlarımızın kitaplarını yerleştirmeliyiz. Duygusuz, ruhsuz ve atasını bilmeyen bir gençlik istemiyorsak tedbir almak zorundayız. Eh, bunu da hala medyayı kontrolünde tutan sosyetik çevrelerden ve batıya hizmet eden uşaklardan beklemeyeceğimize göre iş başa düşüyor. Yani özümüze dönüş için her bilinçli birey kendi alanında işe koyulmalı. Sefer kuldan, zafer Allah'tan…