Maalesef okumuyoruz. Okumamamızın faturasını da çok ağır ödüyoruz. Coğrafya olarak başımıza ne geliyorsa cehaletten geliyor. Şöyle çevremize bir bakalım. Etrafımızda kaç kişi günde bir sayfa kitap okuyor?

İslam ve Müslüman düşmanı emperyalizm cephesi herhangi bir İslam ülkesine saldırmayı planladığında da ilk önce o beldenin kültürel ve eğitim altyapısını hedef alır. Bunu çok geniş kapsamlı programlar ile zamana yayarak gerçekleştirir.

Mesela moda illeti denilen yozlaştırma çabaları bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu konuda görsel, işitsel ve yazılı medyayı da kullanmada çok mahirdirler.

Gençleri özellikle hedef alarak seç, kopyala, yapıştır felsefesi ile tembelliğe ve hazırcılığa alıştırıyorlar. Değer ve kültürlerinden kopan bir gençliğin akıbetini varın siz düşünün. Böyle nötr, atıl bir gençlik dinamiğine sahip beldeleri ele geçirmek batıl dünyası için elbette ki çok basittir.

Hatırlıyorum da ABD Irak devletini işgal ettiğinde ilk önce devasa kütüphanelerini bombalamıştı. Maalesef kadim Bağdat'ın kadim kütüphaneleri, o değerli İslam medeniyetinin nişaneleri olan tarihi kitaplar yok edilivermişti.

Yine zamanında Endülüs şehirlerinin birinde 400 bin kitap kapasiteli saray kütüphanesi tesis edilmiş, daha sonra beldeyi işgal eden Hıristiyanlar tarafından bu kütüphane imha edilmişti. Batılı bir yazar 'Bu kitapların tamamını imha ettik, geriye kalan birkaç kitap ile biz Ay'a gittik, şayet Müslümanların bu kitaplarını yakmasaydık, bu kitaplardan istifade ederek çoktan yıldızlar arasında seyahat ediyor olacaktık.'
Coğrafyamızda yirmi yıl öncesine kadar kitaplara çok değer verilir, kitap okumak ise en güzel alışkanlıkların başında gelirdi.

Hediyelerin başında, gazete sayfalarına sarılmış kitaplar gelirdi. Cep telefonları ve tabletlerin varlığının sözkonusu olmadığı o dönemlerde en güzel meşguliyet yine kitap okumaktı. Günde bir kitap deviren gençler az değildi.

Evinde ufak da olsa İslami kitaplardan müteşekkil kitaplığı olmayan İslami gençlik yok gibiydi. Herhangi bir kitabı kaybolan biri, günlerce dostlarından, tanıdıklarından kitabını sorardı. Bulduğunda ise bir hazine bulmuşçasına sevinirdi. Ne oldu da hiç kitap okumayacak cahil hallere düşüverdik.

Lütfen kitaplarla aramıza giren engelleri ortadan kaldırmaya çalışalım. Okuyalım yani. İş yorgunluğunu bahane ederek kitap okumayan, bir gün o rızkından da olabileceğini hesaba katmalıdır. Bir programımız olsun mesela; akşamın bir bölümünde TV efendiyi kapatalım, çoluk çocuk beraber kitap okuyalım. İnanın daha tek kelime konuşamayan evin en küçüğü bile yanımıza gelip okuyormuşçasına mırıldanır.

Rol model oluruz yani. Değerlerine sahip, özüne dönmüş, kültürüyle barışık mübarek bir nesilin temellerini atarız böylelikle. Sonra en çok kitap okuyana hediye alırız. Öğrendiklerimizi birbirimizle paylaşırız. Gazete ve İslami dergimizi de unutmuyoruz bu arada. Sadece olsun diye değil, okuyalım diye almalıyız.

Lütfen dostumuz kitap olsun, hediyemiz kitap olsun, yanıbaşımızdaki vazgeçemediğimiz kitap olsun, kitap olsun yani önceliğimiz. Neyi nasıl okumamız gerektiğini de muhterem alimlerimizden öğrenelim.

En büyük silahın, elde edeceğimiz bilgi birikimimiz olduğunu unutmayalım. Biz donanımlı ve birikimli olduktan sonra bütün dünya üstümüze gelse beş para etmez çabaları… Osmanlıyı 600 yılı aşkın ayakta tutan dinamiğin İslami eğitim ve islami kültürel birikimlerinin neticesi olduğunu unutmayalım.

Bugün İslam aleminin içinde bulunduğu sıkıntıları aşmamızın en büyük çaresi inanın okuyup öğrenmemizde ve yaşayıp yaşatmamızdadır.
Okuyup öğrenenlerden, öğrenip amil olanlardan olmak dileğiyle…
Selam ve Dua İle