Esteuzubillah

De ki: "Asıl hüsrana düşenler, kıyamet günü kendilerine ve mensuplarına ziyan edenlerdir. Evet, işte asıl açık hüsran budur." (ZUMER 15)

‘’Ey iman edenler kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından koruyun.’’ (TAHRİM 6)

Ayeti kerimelerden de anlaşıldığı üzere bizler ailelerimizden, çocuklarımızdan sorumluyuz. Onları hem bu dünyadaki yaşamlarına hazırlama, hem de ahiret hayatına nasıl hazırlanmaları gerektiğini öğretme, eğitme hususunda mesulüz. Bu mesuliyet, bize ehlimizi eğitmeyi zorunlu kılıyor. Her iş için öncesinde nasıl ki bir eğitim şart ise çocukları veya insanı eğitme, yönlendirme hususunda da eğitim şarttır. Bu eğitim sürecinde elbette bildiklerimiz var fakat bilmemiz gerekenlerin de var olduğu su götürmez bir gerçektir.

Öncelikle bilmeliyiz ki çocuk hem iyiliğe hem de kötülüğe kabiliyetli bir şekilde dünya’ ya gelmektedir. Yani onda var olan iyiliğe ve kötülüğe kabiliyet potansiyelini anne-babalar ve eğitimciler şekillendirir. Çocuğu bir mum gibi düşünün ve gelişi güzel bir kaba koyduktan sonra eritip soğutursanız ya şekilsiz ya da şekli bozuk bir hal alacaktır. Veya aynı mumu yine eritip özenle seçilmiş bir kaba koyduğunuzda kabın şeklini almış olacaktır. Dolayısıyla anne-baba ve eğitimciler olarak çocuklarımıza, kendilerinde mevcut bulunan kabiliyetlerini iyilik için kullanabilmelerinin yolunu öğretmeliyiz. Çocuk ilk tecrübe ve terbiyesini annesinden alır. Hayatın ilk adımlarını ve şartlarını annesi öğretir çocuğa.

Bu noktada da unutmayalım ki çocuk anne rahmine atıldığı andan itibaren doğumuna kadar ilahi muhafaza altındadır. Doğumu ile birlikte ALLAH u teala çocuğu ilahi muhafazadan beşer muhafazasına teslim eder. Hatta emanet eder ve der ki ; Ben onu eşrefi mahlukat olarak yarattım. Ey annesi babası veya muhafazasına verdiğim kullarım, onda hem nefis var hem vicdan var ikisini de kulumda var ettim. Yani onda iyiliği ve kötülüğü isteyen iki kabiliyet var sana emanet olarak verdim. Sen onu öyle bir eğit ki insanı kamil seviyesine çıksın. Ve bil ki sana emanet verdiğimi benim istediğim gibi yetiştirmezsen cehennem azabını karşında bil.

Evet işte bu noktadan baktığımızda eşrefi mahlukat olarak yaratılan insana ma’nen şekil verme, onu insanı kamil seviyesine çıkaracak eğitim ve yönlendirme anne-baba ve eğitimcilerin vazifesidir.

Vazifemizi emredildiği şekilde yerine getirmezsek üstün olması gereken varlık olan insan bizim eksikliğimizden esfeles-safilin dediğimiz aşağıların en aşağısına düşer ki sorumluluk bize ait olur. Bu sorumluluğun altında ezilmemek adına öğrenmeli ve öğretmeliyiz.

Üstad Bediüzzaman’ın 24. Lem-a’ daki anne eğitimine dair sözlerini sizlerle paylaşıp özellikle annelerin dikkatlerini çekmek istiyorum.

‘’Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda katî ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.’’ Vesselam