Medrese, kadim bir geleneğimizdir. Medrese denilince aklımıza tarih kokan camilerimizin mütevazı hücrelerinde yetişen ilim ve irfan ehli gelir. Medrese denilince, Kudüs'ü Haçlıların esaretinden azade kılan büyük komutan Selahaddin Eyyubi'yi hatırlarız. Medrese demek, İslam'ın hükümlerini tekrardan ihya etmek için kıyam eden ve bu uğurda canını feda eden Şeyh Said ve yarenleri demek... Medrese demek, Bediüzzaman demek, Risale-i Nur demek. Medrese İslam ümmetinin kalbidir, desek inanın abartı yapmış olmayız.
Ne zaman ki medreselerimiz kapatıldı işte o zaman cehaletin koyu karanlığına gömülerek ümmet olarak izzetimizi kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldık. Son yıllarda ilahi takdir ve ehli imanın dualarıyla tekrar medrese geleneğimizde bir kıpırdanma yaşanmaktadır. Ümidimiz, bu kadim geleneğimizin tekrardan ihya olması ve özellikle de devlet tarafından desteklenmesidir.
Toplumda alenen çok yönlü cinayetler işlenmektedir. İslam'ın hükümleri adeta ayaklar altına alınmış, ar ve hayadan eser kalmamış bir hale gelmişiz. Eskiden ev ortamında bile dikkat edilen adaplara şimdi hiç bir ortamda dikkat edilmiyor. Çok af ederseniz içki, kumar, uyuşturucu ve bahsetmekten ar ettiğimiz kötülükler almış başını gidiyor. İstatistikler boşanmaların evlilikler ile yarış halinde olduğunu gösteriyor. Manevi değerlerinden yüz çeviren bir toplum, maddiyat bataklığında çırpınıp duruyor maalesef. Camilerimiz ve medreselerimizin ise boynu bükük... İslami terbiye mi dediniz, anne babaların canı sağolsun huzur evleri ne güne duruyor. Bir yaştan sonra da ' Ah oğlum, vah kızım!' dersiniz amma... ' Amca, teyze, dayı yok mu evlatlarınız?' sorusuna 'E sağolsunlar da bizi hiç sormasınlar!!!' gibi kendinizin de aslı ve hakikatine inanmadığınız kaçamak ve talihsiz bir cümle kurarsınız... 'Vah halimize bu bizim eserimiz.' deseydiniz daha gerçekçi olurdu.
Bir de 'Eskiden daha çok huzur vardı, ah nerede o eski günler, çok kötü bir zamanda yaşıyoruz.' gibi kahvehane sohbetlerinin en meşhur cümleleri ise dilimize pelesenk olmuş adeta... Zamanın fitnelerini kendimizden değil de zamandan biliyoruz. Bahaneler çok ta bir türlü 'Eskiden medreselerimiz ve muhlis hocalarımız vardı, eskiden İslam'ın nadide ve hayat veren hükümleri uygulanırdı, eskiden ar ve haya diye güzelliklerimiz vardı, eskiden çok okuyan bilinçli bir neslimiz vardı, eskiden birbirine can ve kan olan, birbirini seven ve sayan mübarek bir toplumumuz vardı.' diyemiyoruz...
Bir şey daha var ki o da en felaketi. Bakıyoruz da pek muhterem hocalarımız arapça gramerinde müthişler. Taziyelerde bile birbirlerini sınamakta mübarekler. Sanki münker ve nekir 'Men rabbuke' cümlesinin terkibini soracaklar gariban meyyite... Şahit olduklarımız bizi korkutacak cinsten. Bir de muhterem hoca 'Ben ölürsem bu kitaplığım kime kalacak?' demez mi? 'Hocam, yok mu arapça öğrettiğiniz evlatlarınız?' El cevap, 'Allah bilir keratalar şimdi neredeler, hiç sorma yeğen?'
Halden anlayan arif kardeşlerim işte halimiz bu... ( devam edecek)