Kur-an'ı kerim bizim hayat kitabımız, dünya ve ahiret saadetimiz ve vazgeçilmezimizdir. Biz Müslümanlar Kur-an'ı kerimi evimizin başköşesine asar, sonsuz bir hürmet gösteririz. Hatta yüce kitabımızın bulunduğu odada yatmaktan bile haya ederiz.

Böylesine hürmet ettiğimiz, her şeyimizden daha çok sevdiğimiz yüce kitabımızı ne kadar biliyoruz? Ne kadar tanıyoruz Kur-an'ı kerimi? Ne kadar okuyoruz? Ne kadar anlıyoruz? Bu gösterdiğimiz hürmetin hakkını ifa edebiliyor muyuz yani? İçini doldurabiliyor muyuz Kur'an sevgisinin? Abdestsiz elleyemeyeceğimiz kitabımızın layık olduğu ihtiramın manası nedir yani, farkında mıyız?

Geçenlerde bir yolculuk yaparken günlük cüzümü okuyayım diye Kur-an'ı kerimi aldım elime. O esnada yan tarafta oturan iki beyefendi, bugünün perşembe olup olmadığı üzerinde konuşmaya başladılar. Günün perşembe olmadığına kani olduktan sonra hayretle bana baktılar(!) Ben de bir tuhaf oldum tabi, hangi ülkede yaşıyoruz diye…
İşte böyle, hayatımızın her safhasında bizimle olması gerekirken, maalesef biz yabancılaştık kitabımıza. Dar zamanlar ve dar kalıplar arasına sıkıştırdık kitabımızı. Sadece belli bir zaman ve belli mekanlar ile sınırlandırdık mübarek kitabımızı. Ne kadar da yabancısı olmuşuz yüce kitabımızın. Ne kadar da özümüzden kopmuşuz hasılı…

Halimiz, bu berbat ahvalimiz, bu anlamsız ve hakikatinden uzak ve yitik yaşamımız, bu dağınıklığımız, bikesliğimiz, yetimliğimiz… Kur-an'ımızdan bihaber kalışımızdan değil midir? Kaç kişimiz günde bir yaprak okuyor, kaç kişimiz mütalaasını yapıyor, kaç kişimiz az da olsa tanıyor Mevla'nın yüce kelamını? Yazık değil mi bu halimize ey Müslüman kardeşim? Yazık değil mi bu perişanlığımıza ey Kur'ansız hayat sürdüren Müslüman kardeşim?

Kainatı ve bizim bilmediğimiz başka alemleri tasarrufunda bulunduran Allah celle celalühunun bizzat konuşması, yani kelamı olan Kur'an, okunup üzerinde uzunca mütalaa edilip, üzerinde düşünmeye değmez mi? O'ndan ders alınıp ona göre yaşamaya değmez mi? Halbuki gece gündüz Kur'an ile yaşamamız gerekirdi.

Kur'an ile dirilmemiz, Kur'an ile hedefe yürümemiz, Kur'an ile zafere erişmemiz, Kur'an ile dareyni mamur eylememiz gerekirdi. Heyhat ki Kur-an'ın sahifelerini açmaktan aciz mücahit kardeşlerim var. Kur-an'ı yılda bir sahife okumayan hafız ve hafize kardeşlerim var.

Yani demek istediğim biz ölmüşüz, üzerimizde ağlayanımız yok…
Ey Müslüman kardeşlerim, ey mücahit kardeşlerim, ey hafız ve hafize kardeşlerim, ey genç, yaşlı, davetçi, işçi, bilim adamı ve sair kardeşlerim! Lütfen özünüze dönün, Kur-an'a dönün yani.

En ince ayrıntısına kadar öğrenin, araştırın, derinliğine inin, tanıyın, bilin, amel edin, yaşayın, öğrenin ve yaşatın Kur-an'ı… Kur'an ile yaşayın ki hayatınıza hayat katılsın. Kur'an ile yaşayın ki insanlık bugünkü felaketlerden azat olsun. Kur'an ile yaşayın ki üzerimizdeki zillet bertaraf olsun…
Lütfen Kur-an'ımızı sahipsiz bırakmayalım.

Eğer Kur-an'ımızı tozlu raflarda veya askılarda sahipsiz bırakırsak biz sahipsiz kalırız. Sahipsizliğimiz, yetimliğimiz, çaresiz kalışımız ve de perişanlığımız bundan değil midir?
Kur-an'ımızı her gün gücümüze göre belirleyeceğimiz bir miktar okuyalım.

Eğer bilmiyorsak bilenlerden şartlarımızı zorlayarak okuyalım. Okuyalım ve de ona göre amel edelim. 'Sadece şu iki kimseye gıpta edilir; bir Allah'ın kendisine Kur'an verdiği ve gece- gündüz onunla meşgul olan kimse, diğeri de Allah'ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece- gündüz o'nun yolunda harcayan kimse' (Buhari)