İslam ve kuran düşmanları, Müslümanların mukaddesatlarına karşı fiili ve sözlü bir saldırıya geçtiklerinde bizler çeşitli yöntemlerle karşılık vermeye çalışırız. Son zamanlarda Avrupa ülkelerinde cami ve Kur’an’ı kerime olan saldırılara Batman başta olmak üzere çeşitli şehirlerimizde verdiğimiz tepkiler gibi… Toplanıp, bir araya gelerek düzenlediğimiz protestolar elbette ki çok önemli ve kıymetlidir. Hatta bu tepkilerimiz dünya çapında ilgi gördü. Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan ise, evlerimizde, okulumuzda, işyerimizde ve de en önemlisi benliğimizde mukaddesatlarımıza gereği kadar sahip çıkamayışımızdır.

Mukaddesatlarımıza sahip çıkmamızın en önemli göstergesi, onları öğrenip gereklerini yerine getirmemiz ve gereğini yaşamamızdır. Mesela yüce ve mübarek kitabımız bizi zina, kumar, hırsızlık ve her türlü kötülükten yüz çevirmemiz ve hatta yaklaşmamamız konusunda çok ciddi anlamda uyarmaktadır. Acaba bizler bu uyarıları ne kadar ciddiye alıyoruz? Veya Kur’an; namaz kılmamızı, sadaka vermemizi, insanlara karşı yumuşak ve merhametli olmamızı, ebeveyne öf bile demememizi, kafirlere ve münafıklara sevgi beslemememizi vs.… buyurmaktadır. Biz bu emirlerin ne kadarını yerine getirebilmekteyiz?

İslam düşmanları elbette ki kafirliklerinin gereğini yapmaktadırlar. Acaba biz Müslümanlar da Müslümanlığımızın gereğini yapabiliyor muyuz? Meydanlara çıkıp “Kur’an, Kur’an ey Kur’an, ev can jıbo te kurban” (Kur’an Kur’an ey Kur’an, bu can sana kurban) diye avazımız çıktığı kadar slogan atıp bağırabiliyoruz. Peki yüce kitabımıza kurban olabilmeye ne kadar kendimizi müsait edebiliyoruz?

Biliyorsunuz toprak eğer yoğun çakıllı ve verimsiz olursa siz oraya ne ekerseniz ekin, su, ısı ve ışık ne kadar uygun olursa olsun orada hiçbir tohum yeşeremeyecektir. Önce toprağın bakımlı ve tarıma elverişli olması lazım ki siz o tarladan bir verim elde edebilesiniz. İşte insan da böyledir. Bizler İslami yükümlülüklerimizi yerine getiremediğimiz, yaşantımızı kitabımıza göre düzeltemediğimiz sürece Kur ’ana nasıl kurban olacağız? Biz hayatımıza evimize, çocuklarımıza ve işyerimize Kur’an’ı hâkim kılmadığımız sürece, yüce kitabımıza nasıl sahip çıkacağız? Alçak kafirler çıkacaklar meydana, yüce kitabımızı yakacaklar, bizler de çıkıp meydana birkaç slogan atacağız ve her şey yolunda gidecek, öyle mi? Bizim yaşantımız vahiyle çeliştiği sürece kafirler daha çok mukaddesatlarımıza hakaret edecekler ve bizler de sloganları geçmeyen tepkilerimizi daha çok dile getireceğiz.

Bizim tepkilerimiz sloganik birkaç kelime ile sınırlı kalmamalıdır. Biz veya çocuklarımız yüce kitabımızı bilmiyor isek mutlaka öğrenmeli ve meal veya tefsiriyle beraber okuyup hayatımıza hâkim kılmalıyız. İşyerimiz var ise hele Kur’an okumayı bilmeyen işçilerimize mutlaka bir şekilde Kur’an’ı öğretmeliyiz ve ibadet ortamı oluşturmalıyız. Her birimiz mutlaka her gün, ömrümüzün sonuna kadar günlük yüce kitabımızı en az bir hizb okuyabilmeliyiz. Mümkün ise her evden bir hafız yetiştirebilmeliyiz. Bununla yetinmemeli onlarıİslami bir ahlak ile ahlaklandırmalıyız. Kur’an okuyanın mutlaka ahlakı da yüce kitabımıza benzemeli.

İmamlarımıza da çok iş düşmektedir. Özellikle mahallelerinde yüce kitabımızı okumasını bilmeyenleri tespit edip onlara düzenli ders vermeleri gerekmektedir. Veliler çocuklarının taze dimağlarını ve tertemiz gönüllerini Kur’ ansız bırakmamalıdırlar. Aileler evlerini Kur’an nurundan bir cennet bahçesine çevirmelidirler. Evimizde yüce kitabımızın okunmayacağı bir gün geçmemelidirler. Ki Kur’an düşmanlarına böylelikle en güzel cevabı verebilelim. Böylelikle sesimiz daha bir gür çıksın ve alçak kafirler bir daha da yüce kitabımızı yakmaya cesaret edemesinler.

Ey Kur’an aşıkları, günümüzü ve gönlümüzü el kitabımızla süsleyelim, evlerimizi Kur’an nuruyla ziynetlendirelim, bu son asrımızın karanlıklarını Kur’an nuruyla dağıtalım. Kur’an’ımıza sahip çıkalım ki o da mahşer gününde bizlere sahip çıksın ve Allah’ın inayetiyle ebedi hayatımızı kurtarsın.

Kur’an’ı kerimi öğrenen, hayatında yaşayan ve öğretenlerden olma dileklerimle fi emanillah…