Sene 1899 Bediüzzaman Van’dadır. Zamanın Van valisi Tahir Paşa bir gazete getirerek üstada bir haber okur. Haber şudur; İngiliz sömürgeler bakanlığı Gladstone parlamentoda eline Kur’an’ı alarak “bu kitap Müslümanların elinde kaldıkça İngilizler hiçbir zaman onlara hâkim olamayacaklardır. Ne yapıp edip ya Kuran’ı ortadan kaldırmalı veya Müslümanları Kuran’dan uzaklaştırmalıyız.” Demiştir. Bediüzzaman bu sözü duyduğunda bu alçak çoktan cehennemin dibine yuvarlanmıştı. Bu haber belki de Bediüzzaman’ın tüm hayatını etkileyecek ve onu ileride Risale gibi tüm dünyada kabul görecek olan bir eseri yazmasına sevk edecekti. Nitekim üstad bu haber üzerine şöyle diyecekti; “Ben de Kuran’ın sönmez ve söndürülemez manevi bir güneş hükmünde olduğunu, tüm dünyaya gösterip ispat edeceğim.” Üstad gerçekten de Kuran’ın sönmez ve söndürülemez bir nur olduğunu yazdığı eserler ve hayatı ile ispat eder. Ondan korkan yerli İngilizler bunun üzerine kendisini yıllarca zindanlara mahkûm ederler. Bununla da yetinmeyerek üstadı on dokuz defa zehirlerler.

İslam düşmanı alçak kafirlerin ahlakı böyledir. Okuduğunuz gibi İslam beldelerini ele geçirmek için öncelikle Kuran’dan kurtulmaları gerekiyordu. Ama hiç te öyle olmadı. Haçlı zihniyetli dünya müstekbirleri ve zorbaları hiçbir zaman yüce kitabımızı ortadan kaldıramadılar. Fakat ne yazık ki bizleri kitabımızdan bir nebze de olsa bazı yöntemler ile uzaklaştırmayı başarabildiler. Batı zihniyetini kuşanmış yerli adamları vasıtası ile yasalarımıza, meclisimize, örf ve adetlerimize hâkim oldular. Ne yazık ki bir asırdır tüm çabaları bu yöndedir. Batı bizimle uğraşırken takdiri ilahi kendi içerisinde nurunu yaymaya başladı. Şu anda batı dünyasında İslam hızla yayılmaktadır. Bu gelişmeden korktukları için de bu defa fiili olarak Kur’an’a saldırmakta ve yakmaktadırlar. Son olarak İsveç’te Rasmus Paludan diye dedesi firavunun ismini çağrıştıran bir alçak, hükümetinin izniyle yüce kitabımızı yaktı maalesef. Bu alçak kafirler kendilerine yakışan melun eylemlere imza atmaktalar. Tabi olarak tepkiler hemen gelmeye başladı.Başta KNP yani Kuran nesli platformu olmak üzere hamdolsun ki çok güzel ve yerinde güçlü tepkiler verilerek protestolar gerçekleştirildi. Bu yeter mi? Elbette ki yetmez.

Başta ülkemiz olmak üzere tüm İslam ülkeleri bu alçak İsveç ülkesindentüm ilişkilerini kesmelidirler. Tüm Müslüman kesimler de ellerinden gelen tüm meşru tepkilerini ortaya koymalıdırlar. Avrupa’da olan Müslümanlar da meşru ve haklı tepkilerini ortaya koymalılar ki bu şereften yoksun alçak kafirler bir daha mukaddesatlarımıza saldırmaya cesaret etmesinler.

Biz Müslümanlara düşen sorumluluk çok büyüktür. Alçak batı dünyası biz Müslümanların dağınıklığından cesaret almaktadır. Müslümanların dağınıklığı ve vahdetsizliği devam ettiği müddetçe bu tür eylemler devam edecektir. İkincisi de biz Müslümanlar dinimize ve mukaddesatlarımıza sahip çıkabilmeliyiz. Yani kitabımızın gereklerini yerine getirebilmeliyiz öncelikle. En az günde bir veya iki hizb yüce kitabımızı okumalı, manasını öğrenmeliyiz mesela. Camilerimizi boş bırakmamalı, namazlarımızı mümkün oldukça camide kılmalıyız. Daha bir kenetlenmeliyiz. Bize gelmeyen camialara biz gitmeliyiz mesela, bu bölünmeyi ortadan kaldırmalıyız. Bediüzzaman da bizim, Süleyman Hilmi Hoca da bizimdir. Mahmut hoca da bizim, Molla Enver Hoca da bizimdir. Tüm alimler ve İslami cemaatler bizim en büyük değerlerimizdirler. Vahdeti esas alan bir şuur, disiplin ve bilinç çerçevesinde hareket edebilirsek batı denilen o barbarlar emin olun ki bizim ayağımıza geleceklerdir. Yeter ki biz Müslümanlar topyekûn bir ve beraberliğimizi sağlayabilelim.

Değerli okuyucu kardeşim bizim en büyük tepkimiz düzenli kılacağımız namazımız, devam edeceğimiz camimiz, her gün programlı okuyacağımız Kuran’ımız ve birliğimiz, beraberliğimiz olsun. Hiçbir İslami camiayı eleştirmeyelim ve kendimizi düzeltelim. Ki kafirlerin tüm saldırıları akim kalsın.

“HİÇ ŞÜPHE YOK Kİ O ZİKRİ/ KURAN’I BİZ İNDİRDİK, ONU KORUYACAK OLAN DA BİZİZ” (Hicr suresi 9. Ayet meali)