Bizim çok itaatkar ve sadık bir
merkebimiz vardı. Yıllık traktör ile
yapacağımız köy işlerimizin taşıma ve yük kısmınıın hemen tümünü bu merkep ile
yapıyorduk. Tabi yemini ve suyunu hiçbir zaman ihmal etmiyorduk.
Odun, meşe yaprağı, saman ve ot gibi
tüm taşıma işlerinin dışında köyden uzakta olan çeşme suyunu da büyük
mataralara doldurup bu merkep ile taşıyorduk. Merkep bu ya yaramaz ara ara
firar ediyordu. Firar ettiğinde karşıki köyde eski sahibine kaçtığını bildiğimizden gidip orada buluyor ve
getiriyorduk.
Bizim köy komşusu olan ve köyümüzden yaklaşık
10 km. uzaklıkta bulunan başka bir köyde teyzem yaşıyordu. Teyzemin eşi köy
imamıydı. Kendilerine ait hayvanları olmadığından ekseriyetle hayvan
katıklarından mahrumdular. Birgün onlara biraz katık götürmeye karar verdik.
Tabi bizim eşekle pardon merkeple katığı ben götüreceğim. Yaşım 13-14 ya var ya
yok. Malum köye daha önce hiç gitmemişim. Dolayısıyla kocaman köyde teyzemin
evini de bilmiyorum. Evi nasıl çıkaracağımı ağabeyime sorduğumda “ – Sen merak
etme, bizim merkep seni evin kapısına kadar götürür.” Bunun nasıl olacağını
sorduğumda “- Dün ben de o köye, teyzelerime gitmiştim. Bizim merkep bir defa
yabancı bir yere gitti mi artık orayı ezberler, bilir” dedi. Çok tuhafıma gitse
de mecburen yola çıktım.
Yolculuk bir saate yakın sürdü. Malum
köye yaklaştığımda içinde su akan bir dereden karşıya geçmem gerekirdi. Merkeb
bir ayağını suya koyuyor, biraz yere basınca bataklığı farkediyor, tekrar geri
çıkıyordu. Bir türlü de karşıya geçmiyordu. Nihayet daha dar olan bir yerde
tecrübesini yaptıktan sonra yani batıp batmayacağını ayağıyla denedikten sonra
batmayacağını anlayınca karşıya geçti. Neyse köye vardık. Ben merkebi
yönlendirmeden kendisi bir evin kapısında durdu. Baktım ki tahtadan olan avlu
kapısının üzerinde bizim teyzelerin soyismi var. Merkebe teşekkür etmeyi ihmal
etmedim tabi. Gerçekten kazasız, belasız beni menzilime vardırmıştı.
Başka bir zaman da ağabeylerimden biri
malum merkep ile üç- dört köy ötede değirmene gitmişti. Nasıl olduysa yolda
merkep yüküyle beraber kayboluyor. Tabi bizim sadık köpeğimiz de ondan
ayrılmıyor. İki gün sonra başka bir köyde onları bulduk bulduğumuzda birbirlerinden
ayrılmamışlardı.
Bunları birer anı veya hatıra olsun
diye anlatmıyorum. Allahu teala kainatı ve içindekileri ve tüm alemleri bir
düzen ve ahenk içerisinde yaratmıştır. Bu alemlerden biri de hayvanlar
alemidir. Kainatta herşey bizim hizmetimizde olduğu gibi hayvanlar alemi de
bizim hizmetimizdedir. Bize sadık olan, biziğm hizmetimizde olan, bir
dediğimizi iki etmeyen hayvanlarımıza lütfen Allah’tan korkarak iyi davranalım.
Kıyamet gününde herşeyin hesabının sorulacağı gibi elimizin altındaki
hayvanlara nasıl davrandığımız da sorulacak ve hesabı bizden istenecek. Efendimiz aleyhisselatu vesselam bir
hadislerinde şöyle buyurmaktadırlar; “ Ben miraca çıktığımda bana cehennem
gösterildi. Baktım ki içinde bir kadın azap görüyor. Sebebini sordum bana şöyle
denildi, o bir kediyi hapsetmiştir. Ona ne birşeyler yedirmiş ve ne de ona su
içirmiştir. Ölünceye kadar haşerat türünden şeyleri yemesine dahi müsaade
etmemiştir. Bu nedenle bu kadın cehennemde azap görmektedir.”
Merhamet sahibi olan Rabbimiz biz
insanoğlunu da merhametli yaratmıştır. Bu merhametimizi aile ve çocuklarımıza
gösterdiğimiz gibi lütfen hayvanlara da gösterelim. Ki Rabbülalemin ruzi
mahşerde bizi merhametinden mahrum bırakmasın. Allah’a emanet olalım
BİZİM MERKEBİN HİKAYESİ VE BİR DERS…
Yusuf CAN
Yorumlar