Yusuf CAN
Bilindiği üzere iki yılı aşkın bir zamandır malum pandemi sürecini yaşıyoruz. Kimi esnafımız belki maddeten zarar etmiştir. Kimimiz aile, dost ve akraba ziyaretlerinden mahrum kalmıştır ve kimimiz de en yakın sevdiklerimizi kara toprağa vermişizdir.

Dünya hayatının bir imtihan süreci olduğu gerçeğine binaen bu sürecin de bir imtihan olduğunu bilmemiz gerekir. Ne olursa olsun bu gözle ve bu bakış açısıyla bakmamız gerekmektedir. Önemli olan süreçleri ve krizleri hem dünya ve hem de ahiretimiz için kendi lehimize çevirebilecek bir proğram geliştirmemiz ve o proğrma sıkı sıkıya bağlı kalabilmemizdir. Mesela biz bir musibet ile karşılaştık. O musibetin def’i için ilk önce çalacağımız kapı ve mercii Rabbimiz olmalı. İlk olarak yüce Rabbimize dilekçemizi sunabilmeli, dileklerimizi ondan dilemeliyiz. Yani önce Müsebbibül Esbab’a iltica edeceğiz, her zamankinden daha çok dua, ibadet vs. hayırlarımıza dikkat edeceğiz, daha sonra dünyevi araçları dvreye koyacağız. Elbette ki doktar, ilaç vs. çok önemli unsurlardır. Fakat bunlardan önce hastalıkları da, doktorları da yaratan kainatın sultanına başvuracağız, ardından ilaç arayacağız. En önemli konu bu musibetlerden ders çukarmamızdır. Bu musibet niye geldi? Elbette ki kendi ellerimizle işlediklerimizdendir. Başınıza gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah, kusurlarınızın pek çoğunu da affeder. (şura suresi 30, ayet meali)”

Kendi ellerimizin işledikleri yüzünden bunca bela ve musibet başımızda varken imanımızı ve tevbemizi yenilememiz gerekmez mi? tam bir disiplin içerisinde ibadi bir proğram tasarlayıp o proğrama hakkıyla uymamız gerekmez mi? insanlara rabbimizin belirlediği ölçü çerçevesinde davranmamız gerekmez mi? fakir ve fukarayı her zamankinden daha fazla gözetmemiz gerekmez mi?

Dünyaya imtihan için geldiğimizi bildiğimiz halde bu imtihanın gereği ibadetlerimizi hakkıyla yapmadığımız sürece, birbirimize karşı olan ilişkilerimizde, kuran’ın ve efendimizin (Aleyhisselatu vesselam) sünnetine göre birbirimizle muamele etmediğimiz sürece, birbirimize karşı merhametli olmadığımız sürece daha çok pandemi vs. musibetler ile karşılaşırız. Bundan hiç şüphemiz olmasın.

Evet ortada bir hastalık var. İnsanoğlu tüm teknolojisini ilacı bulmak uğrunda seferber etmiş durumda. Tüm imkanlarına rağmen sadece aşı bulunmuş. Bu aşı da belirli bir süreye kadar insanı korumakta. Yani halihazırda net bir tedavi yok. Durum bu iken hastalıkların ve şifanın sahibi olan ŞAFİ ismi şerifin sahibi Allah azze ve celleye ne kadar el açıp şifa diliyoruz?

Ey türlü hastalık ve musibete müptele insanoğlu, sen Rabbini tanı, ona ibadet et, ona yalvar, ona sığın “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni tüm eksikliklerden ve noksanlıklardan uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum” (enbiya suresi 87. Ayet meali) diyen Hz.Yunus aleyhisselam gibi kurtuluşu ara, o seni mutlaka sahili selamete çıkaracaktır. İnanın biz Rabbimize gerçekten kul olabilsek yani kulluk görevlerimizi hakkıyla yerine getirsek bu hastalık da görevini icra etmiş olarak pılını pırtını toplayıp aramızdan ayrılacaktır.

Çok önemli bir konu var onu da belirtmeden geçemeyeceğim; malumunuz olduğu üzere tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de malum hastalıkla ilgili bir aşı proğramı uygulanmaktadır. Lütfen sırası gelen vatandaşlarımız aşılarını ihmal etmeyip aşı olsunlar. Bununla da yetinmeyip çevremizi, dost ve akrabalarımızı aşı olmaya teşvik edelim. Hastalığı yaratan ilacı da yaratmıştır. Sonuçta ilaç bir vesiledir. Biz de aşımızı olup şifamızı ŞAFİ ismi şerifin sahibi olan Allah’tan bekleyelim.

Sağlıklı huzurlu ve Allah’a hakkıyla kul olabilme dileklerimle, Allah’a emanet olunuz…