Osmanlının son dönemlerinden cumhuriyetin ilk yıllarına kadar ki sürede, edebiyatçılarımızın çoğu İstanbul'dan dışarı çıkmaya tenezzül etmemiştir. İstanbul'un bünyesindeki farklı yaşam tarzları, kültür çeşitliliği ve Avrupa'ya yapılan seyahatler sırasında edinilen tecrübeler, yazarların eserlerine konu olmaya yetmiş. Fakat zamanla değindikleri konular tükenmiş ve öykülere, romanlara, denemelere yeni konular bulmak için Anadolu'ya yönelmek zorunda kalmışlar.

Anadolu'ya karşı muazzam önyargılar içinde olan zevat, ilkin yabani bir memlekete gider gibi korku duyup çok temkinli davranmış. Sanki gittikleri yerler vatan toprağı değilmiş gibi! Fakat sonra, Anadolu'nun bağrında ne kadar zengin bir kültürün olduğunu fark etmişler ve akın akın gelip şahit oldukları hayatları eserlerine konu etmişler.

Toprak ağalarını, çoban hayatlarını, marabaları, töreleri, sanayinin getirdiği yenilikleri, cezaevi yaşantılarını, Kurtuluş Savaşını, eşkıya destanları ve sair konuları keyiflerince işlediler.
İşte o dönemde Anadolu'ya nasıl önyargıyla bakıldıysa şimdi de Anadolu'nun batısı, doğuya aynı nazarla bakıyor maalesef. Yani batı illerimizde yaşayan kardeşlerimiz hiç de iyi bakmıyorlar bölgemize.

Tabi olumsuz bakış açısına zemin hazırlayan pek çok etmen var. Terör olayları, etnik kimlik, gelenek-görenek, dil ve yaşam tarzı gibi. Ancak insanları en çok yanıltan unsur medyadır.
Diğer bölgelerimizde olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde de eski medeniyetlerden kalma tarihi kentler ve modern şehirler var. Bölge insanının kadim gelenekleri, mütevazı yaşamları ve insan merkezli değer yargıları, olduğu gibi duruyor. Bölgede, doğal güzelliğiyle kartpostallık görünüm arz eden nice dağ, göl, ırmak, kale, tarihi yol, vadi ve kanyon mevcut. Buna, bölgenin emektar insanının cana yakınlığını da ekleyebiliriz.

İşte, kısmen değindiğim bu zenginliklerin hiçbiri yansımıyor medyaya. Varsa yoksa terör olayları, cinayetler, eylemler, çatışmalar, siyasi mitingler ve bilumum nahoş haberler… Öyle bir imaj oluşmuş ki doğuya tayini çıkan memurlar, görev yerine gitmeden önce cepheye gider gibi endişe duyuyorlar. İlk defa gelip gördüklerinde ise şaşkınlıkları ve heyecanları hemen belli olur.
Malum medya; cefakar, fedakar, kadirşinas ve mert insanımızı yıllarca ekranlara kaba-saba karakterlerle yansıtarak algı oluşturdu. Ne kadar çirkin, kaba, görgüsüz biri varsa onun üzerinden yansıtıldı doğulular. Eski filmlerde olduğu gibi günümüz dizilerinde de durum aynıdır.

Masa başında oturup aklındaki uçuk kaçık fikirlere göre kurgular yapan film yapımcıları bir kez olsun sanatına taşıdığı insanları yerinde görmemiştir. Gelenek görenek olarak onca güzel şeye rağmen bula bula töre cinayetlerini en ön plana çıkarıp dururlar.

Her bölgenin kırık Türkçesine rağmen, ekranda doğuluların payına kaba-saba konuşmalar düşer hep.
Güncel bir örnek verelim mesela, nisan ayı boyunca meydanlara akın eden Peygamber Sevdalıları Platformunun etkinliklerini kaç medya aracı gündemine taşıdı acaba? Sadece bir iki kanal. Oysa batıda haber değeri taşımayan yüzlerce basit olay en büyük kanalların ekranlarına özene bezene taşınır. Ülkenin doğusundaki vatandaşları halktan saymamak büyük bir ayıptır.
Batı illerinde, bazı siyasi partilerin gölgesine sığınarak tehdit eden, küfür savuran hatta bazen saldırganlık yapan kişilere bir şey yapılmazken, doğuda en ufak gösteri yahut siyasi simge özelliği taşıyan nesnelere karşı acımasız tavırlar sergilenir. Bazen de iş çığırından çıkıp orantısız güç kullanımına dönüşür. Hukuk bile ayrı işliyor bu bölgede!
Medya mensupları, ya gelip yerinde her şeyi olduğu gibi görüp yansıtmalı ya da klişe tavırlı felaket tellallığından vazgeçmelidir.

Her zamankinden daha çok birlik olmaya ihtiyaç varken ayrıştırıcı tutumlar sergilemek hiç de hoş değil. Haberlerin, dizilerin, programların popüler kültürden ve reyting kaygısından kurtulması gerekir.
Toplumun ortak değerlerinin vurgulandığı, bütün kesimlerin saygı çerçevesinde kucaklandığı, 'millet' kavramının ön plana çıkarıldığı bir medya istiyoruz. İnsanların ayıplarını ortaya çıkaran, ailelerin mahremiyetini faş eden, kimliklere göre muamele eden bir medya değil. Selam ve dua ile…