Allah'ın adıyla
İslam; kelime anlamı olarak teslim olmak, barışa girmek, selamete ermek demektir.Istılahtaki manası ise; Hz. Muhammed'in (sav) vahiyle Allah'tan (cc) aldığı ve insanlara tebliğ ettiği dinin adıdır.

İslam dini, bütün peygamberlerin tebliğ ettiği aynı tevhid akidesine dayanır. Ancak bu peygamberlerin tebliğ ettikleri şeriatler (ilahi hükümler, kanunlar) tamamen aynı olmamış, birçok açıdan farklı olmuştur. Çünkü Allah (cc), insanların içinde bulundukları şartlara, imkanlara, ulaştıkları teknik ve ilmi seviyelerine göre onlara farklı şeriatler göndermiş ve onları bununla imtihan etmiştir. İslam dinini ve şeriatını da, tekmil edip son din ve şeriat olarak tayin etmiştir. Bu konu bir ayette şöyle ifade edilmiştir: «Bu gün size dininizi tekmil ettim, üzerinizdeki ni'metimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip beğendim.» (Maide 3)

Dolayısıyla İslam dini ve şeriatı eksiksiz olarak tamamlanmış ve son şeklini almıştır. Artık kıyamete kadar gelecek insanlar İslam dini ve şeriat ile mükellef olup bununla dünya imtihanından geçecek ve ahirette bundan hesaba çekileceklerdir. Onun için İslam, insan için tek geçerli dindir. Bu gerçek, bir ayette şu şekilde ifade edilmiştir: «Şüphesiz ki Allah katında din İslam'dır» (Al–i İmran 19)

İslam, beş esas üzerine bina edilmiştir. Rasulullah (sav) bu bir hadisinde şöyle ifade etmiştir: «İslam beş esas üzerine bina edilmiştir; Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Kabe'yi haccetmek, Ramazan orucunu tutmak» (Buhari, Müslim, Nesai, Tirmizî, İman bölümleri)
Ancak İslam, hadiste ifade edilen beş husustan ibaret değildir.

Bu beş husus, İslam dininin esaslarıdır. İslam; bu beş esas üzerine bina edilen ve insanın ferdi, ailevi, sosyal hayatını bütünüyle kapsayan bir hayat nizamıdır, insan için bir yaşam biçimidir. Çünkü İslam; insanın ferdi ve ailevi hayatıyla birlikte, toplumsal hayatı da düzenleyen kural ve kaideler koymuştur. Dolayısıyla İslam, ilahi bir otoritedir. İnsanlar bu otoriteye inanmakla, benimsemekle ve uymakla yükümlü tutulduklarından, buna inanmayan ve uymayanlar uyarılmış ve aynı zamanda reddedilmişlerdir. Rabbimiz bir ayette bu konuda şöyle buyurmuştur: «Kim İslam'dan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır» (Al–i İmran 85)

İslam; aynı zamanda fıtrat dinidir. Allah (cc), insanı ve İslam dinini aynı tabiat üzere var etmiştir. Onun için İslam'ı hayatında tatbik eden insan, hem manevi ve hem de maddi olarak huzura kavuşur. Bu konuyu Rabbimiz bir ayetinde şöyle ifade etmiştir: «O halde yüzünü bir hanif olarak dine çevir, o Allah fıtratına ki insanları onun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler» (Rum 30)

İslam; eksiksiz ve kamil bir dindir. İnsanın hayatına dair koyduğu kurallar, bütün zamanlara hitap etmektedir. Zamanın geçmesiyle eskimez, yetersiz kalmaz. Nitekim insanı Allah (cc) yaratmış ve onu en iyi bilen O'dur. 'Hiç yaratan bilmez mi? O en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. ' (Mülk 14)

İslam'a inanan ve gereklerini yerine getirmeye çalışanlara, Allah'a teslim olan anlamında 'Müslim' (Müslüman) denmiştir. Nitekim Müslüman, İslam'ın bir hayat nizamı olduğuna, yaşanmak üzere gönderildiğine dolayısıyla hayatın tamamında tatbik edilmesi gerektiğine inanan ve bunun için gayret sarf eden kişidir.
O halde Müslümanlar olarak kendimize dönüp bakalım ve şu soruları soralım:
İslam'a hayatımızda ne kadar yer veriyoruz?
Yaşantımızı ne kadar İslam'a göre şekillendiriyoruz?
Allah'a emanet olun.