Vesayetçi, dayatmacı sistemi ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenlemeyi destekliyoruz. Kuruluşumuzdan bu yana beyan ettiğimiz, talep ettiğimiz şey anayasanın bir bütün olarak değiştirilmesi talebiydi. Halkın inancına uyumlu bir anayasanın olması gerekiyor. Halkı dışlamayan, devleti merkeze koymayan, halkın taleplerini, halk ve özgürlükleri önceleyen bir anayasa olmasını talep etmiştik. Söz konusu anayasada temel iki husus vardı, bunlardan bir tanesi ulus devlet mantığı, diğeri ise Kürt sorunu noktasında takılmış olduğu temel dil ve tavırdır. Bu anaysa tek tip vatandaş tanımı üzerinden gitmektedir.

Yıllardır anayasaya uygun bir vatandaş profili oluşturmaya çalışmaktadır. Bu anayasa kendini öyle bir korumaya almış ki ne kadar oy alırsanız alın bir bütün olarak değişiklik yapamıyorsunuz. Bu yapılacak değişiklik ile bu sorun aşılmış oluyor. Bu zorunluluk, söz konusu anayasada muhakkak bir şekilde değişiklik yapılması gerektiği noktasında bizde bir inanç oluşturmuş durumdadır. Bu anayasaya meşruluk kazandırabilecek herhangi bir adımın da yanında yer almayız. Bu anayasa bir bütün olarak değişikliğine kapı aralayacak, vesayetçi, dayatmacı sistemi ortadan kaldırmaya yönelik bir kapı açacak düzenlemeleri destekliyoruz.

Şu anda yapılacak olan değişiklikle bir sistem değişikliği söz konusudur. Özellikle yürütmeyle ilgili alanlarda, yürütmenin gücüyle ilgili, Cumhurbaşkanı'nın görev yetkileriyle ilgili, meclisin sorunlarıyla ilgili, yargının yeniden düzenlemesiyle ilgili değişiklikler yapılmaktadır. Bu değişikliklerin bir kısmını eksik görüyorsak, nihayetinde bir bütün olarak bakıldığında, anayasanın bütünüyle değişeceğine inancımız var.82 anayasası parlementer sistem ile kendisini korumaya almıştır.Sistemde öyle sac ayakları oluşmuş ki, seçilen kim olursa olsun kendini bu sistemin bir parçası olarak buluyor. Değiştirmek isteyen olunca da krizler yaşanıyor. Özellikle vesayetçi kurumlar oluşturulmuştur. Bu anayasa er veya geç bir bütün olarak değişecektir. Bu da mevcut anayasadaki vesayetçi sistemler ne kadar çabuk yıkılırsa o kadar çabuk olacaktır. Sistem değişikliği de bu anayasanın temel zırhları bir yerde deliniyor. Bu değişiklikle beraber söz konusu anayasa değişikliği noktasında ileriki dönemler açısında daha müsait bir ortam oluşacaktır. Çünkü daha güçlü, daha sürdürülebilir bir hükümet sistemi olacaktır. Sonuç olarak bizler bu noktada bir tavır belirledik ve parti olarak 'Evet' deme kararı aldık.

Bu durumda 'Hayır' demek mevcut anayasanın devam etmesini arzulamak anlamına gelecektir. Bütün olarak değişikliğini istediğimiz anayasanın, bir parçada olsa değiştirilmesi noktasında atılacak bir adımın karşısında durmak, mevcut anayasanın doğruluğunu kabul etmek anlamına gelecektir. Bu durumda yeni bir anayasa değişikliği talebinin de önünü tıkayacaktır. Dolayısıyla bütün bunları göz önüne aldığımızda yapılan değişiklerin ülkemizin içinde bulunduğu durum, geçirmiş olduğu süreç ve Orda Doğu'da yaşanan gelişmeleri birlikte değerlendirdiğimizde bu anayasa değişikliğinin halkımıza fayda getireceği inancındayız.

Bunun içinde 'Evet' dedik. Kendi halkımıza da 'Evet' denilmesi çağrısında bulunduk.
'Evet ve Hayır' diyenler arasında kutuplaşmak ve halkı birbirine düşmanmış gibi göstermek de doğru değildir. Referandumun sonucunda 'Evet' çıksa da dünyanın sonu değil, 'Hayır' çıksa da dünyanın sonu değil. 'Evet' denilse de bu ülke bölünmeyecek, 'Hayır' denilse de aynı şekilde. En nihayetinde bu bir haktır, 'Evet' söyleyenin de hayır söyleyenin de kendisine göre haklı gerekçeleri olabilir. Bu şekilde kutuplaştırmak, halkın birbirine düşmanmış gibi göstermek doğru değildir.

'Evet' ve 'Hayır' şeklindeki iki kutup, bunlar arasında bir kavga zemini oluşturmak için ciddi adımlar ve provokatörlük yapılacaktır. Gerek hükümet kanadının, gere ise muhalefet kanadının çok ciddi olarak, gelişen süreç içerisinde aklıselimle hareket etmesi gerekmektedir. Türkiye'yi daha çok germeye yönelik adımlar hepimize zarar verecektir. Bunun kazancı hiç kimseye olmayacaktır.

Avrupa'nın tavrına gelince, Bu karşı duruşu sadece bugünlerde yaşananlara bağlamak da hatalı olur kanaatindeyim. Zira eğer gerçek bir cevap arıyorsak Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber imzalanan Lozan anlaşması sonrası Avrupalılara verilen sözlere bakmak gerekir. Bu sözlerin ne olduğunu anlayabilmek için de Lozan sonrası uygulamalara bakmak gerekir. Hilafetinkaldırılması, Camilerin ahıra çevrilmesi, Ezanın Türkçeleştirilmesi, Medreselerin kapatılması, Alimlerin asılması, Yazı dilimizindeğiştirilmemesi, KanunlarımızınAvrupa'dan tercüme edilmesi gibi.

Bunlara bakılırsa verilen sözün ne olduğu ortaya çıkar.Şimdi ise verilen sözlerden dönülme çabası var.Bu da Avrupa'daTürkiye halkının yeniden değerlerine döneceği endişesi doğurmaktadır. Dolayısıyla asıl tavırlarının sebebi budur.