Zindan mektebinde tanışmıştım seninle. Daha 19- 20 yaşlarındaydın. Seni ilk gördüğümde Şehit Fuat'ı hatırlamıştım. Yıllar sonra senin de onun gibi bizleri hazan ve firak dünyasında yalnız bırakıp gideceğini nereden bilebilirdim ki? Aytaç'ım, baştacım… Doksanların kuşağını soruyordun her daim, Fuat'ı, Hanifi'yi soruyordun mesela. Ben de anlatmaya çalışıyordum dilim döndüğünce. Sonra hüzünlenir, bir gün onlara kavuşmak için dua ederdik içten içe. Sen kavuştun muradına, ben ise yine tek başıma kaldım bu hasretlik çöllerinde…

Arkadaşlarını hep kendine tercih ederdin güzide ashap gibi. Yemeğini, paranı, elbise ve eşyalarını paylaşırdın zindan yarenlerinle… Baban bir gün gelmişti görüşüne. Sana tam da istediğin bir gömlek getirmişti. İhtiyacın olduğu halde bana hediye etmiştin. Tüm geri çevirme ısrarlarıma rağmen zorla bana giydirmiştin o çok sevdiğin gömleğini. Rabbim de sana çok sevdiğin şehadet gömleğini giydiriverdi. İnşallah bizler de bir gün o gül kırmızımsı şehadet gömleğini giyip kavuşuruz sizlere.

Beni yenerdin hep tenis müsabakalarında. Ben ise 'Yenilen pehlivan güreşe doymaz' misali tekrar seni oynamaya ikna ederdim, yine beni yener ve ' Rahatladın mı şimdi' dercesine içten gülerdin. Ben ise çaresiz pes ederdim. Bu dünya zindanından da bizden evvel şehadet beraatını alıp Refiki Âlaya göçüverdin. Biz ise dünyanın loş zindanından kurtulmayı umarak bir gün sizlere kavuşmayı özlem ve hasretle beklemekteyiz. Yatsı namazlarından sonra davudi sesinle okuduğun ' Esmaül Hüsna' virtlerini, gözlerini yumup uzun uzun yaptığın münacatları, Pazartesi günleri moral gecesinde seslendirdiğin ezgileri, Cuma günleri görüşlerden sonra halayın başına geçip seslendirdiğin ilahileri ne de çok özlemişiz.

Şehadetinden bir gün önce sana telefon edip hasbihal etmeyi düşünmüştüm. Nasip olmamıştı işte. Şehadet haberini duyunca yıkılıvermiştim dizlerimin üzerine. Aytaç ismini duyunca tüm genişliğiyle dar gelmişti bana koca dünya. Görüşmek ise ukbaya kalmıştı.

Başımın tacı, şehadet öğretmenim…

Sen ihlas, fedakarlık, takva ve inancı kuşanmanın ne demek olduğunu o güzel ve tertemiz hayatınla öğrettin bizlere. Musap bin Umeyr'i, ders, ibret ve hikmetler ile ziynetlendirdiğin yaşamınla öğrettin bizlere. Saadet asrından bir ashap konuk olmuştu sanki karanlık asrımıza. Karanlık asrımızı aydınlatıverdin şehadete gidişinle…

İnsanlık, İslam ve Kürt halkının düşmanları kıskandılar o tertemiz yaşamını, kabullenemediler davet ve tebliğ uğraşlarını, sinemediler bereketli çabalarını. İnsanları zifiri karanlıklardan nura davet eden mübarek insanlara hayat hakkı yoktu felsefelerinde. Cahil kalmalıydı insanlar. Ki onlara tahakküm edip, sömürebilsinler tüm emek ve alın terlerini. İşte bu yüzden seni şehit etti batı ve batıl dünyasının nasipsiz hamalları. Onların payına ebedi azap düşerken, senin de payına selamet yurdu düşmüştü. 'Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler' demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız.' (Bakara suresi 154. Ayet meali)

Seni kelimelere sığdırabilmek imkansızdır baştacım, seni tanıyıp, sence yaşamak gerekirdi!

Sizlere bir gün kavuşup ebedilik yurdunda görüşmeyi Rabbimden dilerken, sizleri en büyük mükafatlar ile mükafatlandırmasını tekrar rabbülaleminden temenni ve niyaz ediyorum.

Şehadetin mübarek olsun Aytaç'ım…