Maalesef akrabalarımızı ihmal eden bir topluma dönüştük. Akrabalarımızı ihmal etmekle hak ve hukuku, adalet ve ölçüyü ve de kendimizi kaybettik. Yakınları aç iken kendisi rahat edemeyen ve ellerindekini yakınları ile paylaşabilen İslami bir toplumken, yıllarca komşusunu ve yakınlarını tanıyamayan bir toplum olduk maalesef…
'Onlar beni ziyaret etmiyorlar, ben de onları ziyaret etmeyeceğim. Onlar bana selam vermiyorlar, ben de onlara selam vermeyeceğim. Ben hep onları soruyorum, onlar beni sormuyorlar.' gibi Müslümanlara yakışmayan sitemlerden vazgeçmeliyiz. Böyle bir sitem peygamberin hayatında yoktur. Bu tür yaklaşımlara siyerde rastlayamazsınız. Kendisini öldürmeye gelene bile merhamet edip hidayeti için dua eden bir peygamberin, bencillik bataklıklarında debelenen ümmeti haline gelmişiz. Efendimiz bir hadislerinde, 'Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş olmaz. Akrabayı koruyup gözeten kişi, kendisiyle alakayı kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.' ( Buhari, Ebu Davud, Tirmizi ) buyurur. Başka bir hadiste de şöyle buyrulmaktadır: 'Ona (akrabalık bağına) riayet edene ben de iyilik ve ihsanda bulunurum, onu koparanı da lütuf ve merhametimden mahrum bırakırım.' ( Ebu Davud) Bu büyük tehdit karşısında aklımızı başımıza almamız gerekmez mi?
Akrabalarımız bizleri sormasa dahi biz onları sormalı, dertleri ile dertlenmeliyiz. Varsa ihtiyaçlarına yardımcı olmalıyız. İhtiyaçları olmasa bile bazen hediye vermeliyiz. Toplumumuzda kaybolmaya yüz tutan akrabaları sorma ve sahip çıkma adetimizi ve İslami geleneğimizi tekrar ihya etmeliyiz. Akrabalık bağlarını sıkı tutmaktan daha tatlı ve güzel bir şey var mıdır dünyada? Müslümanları birbirlerine kenetleyen bir mekanizma da akrabalık haklarına riayettir. 'Akrabalık bağlarına riayetsizlikten sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.' ( Nisa suresi ayet meali)
Efendimiz aleyhisselatu vesselam iyilikte bulunmada gözetilmesi gereken sırayı şöyle beyan etmiştir: 'Harcamaya kendinden başla, artanı çoluk çocuğuna sarf eyle. Ailenden bir şey artarsa, bunu da yakınlarına harca. Bunlardan arta kalanı da sağındaki, solundaki komşulara ver.' ( Nesai, Müslim)
İslam alimleri, akrabaya yapılan infakta hem sadaka hem de akrabayı koruyup gözetme sevabının olduğunu söylemişlerdir. Acı ve tatlı günlerimizde, taziye ve düğünlerimizde hep etrafımızda sırtımızı yaslayıp acı ve tatlı vakıalarımızı paylaşabileceğimiz akrabalarımızı görmek isteriz. Dar günlerinde akrabalarına destek olamayan insanlar, başlarına gelebilecek bir musibette etraflarında kimseyi göremeyebilirler. Dolayısıyla kendimiz için istediğimizi akrabalarımız için de istemeli, hatta onları kendimize tercih edebilmeliyiz.
Toplumumuzda akrabalarına iyilik yapan insanlardan övgü ile bahsedilir. Böyle insanlar fedakar ve cömert olarak adlandırılır. Mesela, 'Filankes dar ve zor günlerin adamıdır.' denilir. Bu ise söz konusu kişi için büyük bir şeref olarak kabul edilir. Bir kutsi hadiste şöyle buyrulduğu rivayet edilmiştir: 'Akraba ve dostlarıyla irtibatını kesmeyenlere ve benim için ziyaretleşenlere benim de muhabbetim hak olmuştur.' Yine efendimiz aleyhisselatu vesselama kulak veriyoruz, 'Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp, gözetsin.' ( Buhari, Müslim, Ebu Davud)
İşte ey kardeşler, akrabalık bağlarının hakikatini ve sorumluluğunu az da olsa öğrendik. Toplumumuzda bizi darmadağın eden ve topluluktan ferdiyetçiliğe bizi sürükleyen sıla-i rahmi kesme hastalığından azade olalım. Lütfen birbirimizi düzenli olarak soralım. Birbirimizle nasihatleşelim. Birbirimizle kenetleşelim ki ayrılığa ve tefrikaya düşmeyelim, ayrılık ve gayrılığımız olmasın böylelikle. En önemlisi de kimse bizi sormasa bile Allah rızası için biz yakınlarımızı soralım.