Işıkları birkaç defa yanıp söndüğü halde hâlâ bekleyen bayan sürücüye trafik polisi yaklaşmış;
“Bayan, renklerimiz bu kadar, sarı, kırmızı ve yeşil, başka bir rengimiz yok!” demiş.
Belki bu gibi esprileri biraz tebessüm etmek için yaparız veya birbirimize anlatırız.
Fakat iyice düşündüğümüzde ömrümüzün de bir anlamda bu üç ışıktan ibaret olduğunu, bizim için dördüncü bir ışığın yanmayacağını idrak etmemiz gerekir.
Ve her bir ışıkta yapmamız gereken şeyler olduğunu görür ve anlarız.
Kırmızı ışık bizi durdurur, bizden başkalarının geçme sırasının geldiğini bildirir bize.
Sarı ışıkla birlikte hareket etmeye hazırlanmamız istenir, yeşil ışık yanınca da hareket ederiz.
Kırmızı ışıkta geçmeye yeltenmemiz ne kadar yanlışsa yeşil ışık yandığı halde beklemeyi sürdürmemiz de bir o kadar yanlıştır.
Aslında her üç ışıkta da bir hareket halindeyiz, bir yükümlülüğü yerine getiriyoruz, boşluk diye bir şey yoktur. Özellikle dördüncü bir ışığın yanmayacağını çok iyi bilmeliyiz.
Aynen bunun gibi ömrümüzün tamamının da yedi günden ibaret olduğunu iyi anlamalıyız. Yani bütün günler ya pazardır ya pazartesidir ya salıdır ya çarşambadır ya perşembedir ya da cuma ve cumartesidir, sekizinci bir gün yoktur, bizim ömrümüz hep bu yedi gün içinde geçer.
Hiç kimse boş yere sekizinci bir günü beklemesin.
Peki, böyle bir beklenti içinde olan var mı ki?
Hem de öylesine var ki, sanki bu yedi güne benzemeyen, hepsinden bambaşka bir gün gelecek diye öylesine beklentiye dalanlarımız var ki…
Sevgili dostlar, yapılması gerektiğine inandığınız bir şey varsa onu yapma günü veya başlama günü bu gündür, kesinlikle yarın değildir.
Bildiğimiz şu yedi günden başka sekizinci bir günün gelmeyeceğini unutmayalım.
Bizim için sarı, kırmızı ve yeşilden başka bir ışık yanmayacağını da unutmayalım, her bir ışıkta üzerimize düşen neyse onu yapalım.
Selam ve dua ile.