Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın imzasıyla Milli Eğitim Bakanlığına Prf. Dr. Mahmut Özer atandı ve bu karar resmi gazetede de yayımlandı.

Devletin eğitim sistemi, devletin geleceği için ciddi manada önem teşkil etmektedir. Çünkü eğitim Ülke içerisinde bulunan hemen hemen her vatandaşı ilgilendiren bir meseledir. Her vatandaş bir şekilde okul sıralarından geçip eğitim sisteminin çarkından geçmektedir. Tabi bu vatandaşların hepsi okulu tam olarak bitirmiyor. Bazıları lise mezunu, bazıları ortaokul bazıları ise üniversite mezunu olarak eğitim sürecini tamamlamaktadır.

Mevcut bakanlıklar içerisinde en hassas göreve sahip bakanlık şüphesiz Milli Eğitim Bakanlığıdır. Çünkü diğer bakanlıkları idare edenler de bir şekilde söz konusu eğitim sisteminin çarkından geçip idare mevkisine gelmektedir. Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığının daha verimli ve isabetli bir eğitim sistemine sahip olması için mevcut bütün bakanlıklar harekete geçmelidir. Nitekim eğitim sisteminin sunduğu programa tabi olanlardan bazıları ileriki zamanlarda diğer bakanlıkların görev alanlarına dâhil oluyorlar.

Ama Milli Eğitim Bakanlığı’nın konumu her ne kadar önemli olsa da maalesef şu ana kadar doyurucu ve donanımlı bir sistemi ülke vatandaşına sunulmadı ya da sunulamadı. Bu husus yıllardır konuşuluyor ama söz konusu konuşmalar daha çok eksikleri söylemek ya da bazılarını eleştirmekle kalıyor. Durum böyle olunca eğitim sisteminin eksiklikleri konuşmalarda kalıyor. Bir eksiklik tespit edildiği vakit onun çözümü de akabinde dile getirilmeli ve en önemlisi ise söz konusu makul çözümün bir an evvel sahada pratiğe geçirilmesi gerekir.

Türkiye’de eğitim sisteminin doyurucu ve donanımlı olmaması milyonlarca kişinin mağdur olması demektir. Bu mağdur olan vatandaşlar içerisinde en sıkıntılı durumda bulunanlar ise şüphesiz üniversite mezunlarıdır. Söz konusu mezun olan vatandaş yıllarını eğitime vermiş ve kendine göre bir gün atanacağını ve mesleğini icra edeceğini düşünüyor. Ama vatandaşın bu düşünceleri maalesef sadece düşüncede kalıyor. Düşüncede kalmasının sebebi eğitim sisteminin adaleti ihmal etmesidir.

Vatandaş neredeyse 20 yılını eğitime veriyor ve bu 20 yılın sonunda KPSS denilen bir sınava tabi tutuluyor. Sınavda başarılı olursa ve en önemlisi güvenlik soruşturmasından da selametle geçerse mesleğini icra imkânı bulmuş oluyor. Peki, 20 yıllık bir emeğin karşılığı 2-3 saatlik bir sınavın sonucuna göre değerlendirilebilir mi? İçerisinde adaleti barındırmayan bir eğitim sistemi vatandaşın 20 yıllık bir emeğinin karşılığını nasıl verebilir?

Bu sorunun cevabını vermek lazım ki vicdan sahibi her kes de bu sorunun cevabını bilmektedir. O cevap da şudur; 20 yıllık bir emeğin karşılığını 2-3 saatlik bir sınavla vermek adil değildir. Dolayısıyla eğitim sistemindeki en belirgin eksiklik adalettir ki adaletin olmadığı yerde ise hak ihlali vardır hak ihlalinin olduğu yerde güven yoktur.

Evet, denilebilir ki sen de konuşuyorsun ve çözüm önerisinde de bulunuyorsun. Peki, kim bunları yapacak kim sahada pratiğe geçirecek?

Ben de derim ki; ben de ülkenin bir vatandaşı olarak eğitim sisteminin sıkıntılı olduğunu ve bu konuda yapılması gerekenlerin olduğunu dile getirmekle yetiniyorum. Çünkü benim elimden gelen budur. Sahada pratiğe geçirecek kişiler yetkili kişilerdir.

Yeni Milli Eğitim Bakanı’na başarılar diliyorum. Ve bir gazeteci olarak da Sayın Bakan’ın yapması gereken öncelikli şeyin eğitimde adaleti sağlamak ve adaleti prensip edinmek olduğunu düşünüyorum.