Tarihte yaşanmış en büyük katliamlardan biri olan Zilan Katliamı'nın üzerinden tam 93 yıl geçti. O gün, hamile kadınların karınların deşildi, küçücük çocuklar süngülendi, bir halk topluca kırımdan geçirildi…
13 Temmuz 1930'dan bugüne aradan geçen uzun yıllar; çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı demeden katledilen binlerce insanın acısını unutturamadı.
Yönünü Batı'ya çevirmiş yeni rejim, ulus devlet anlayışıyla hareket edip, Müslüman Kürtleri katliamlardan geçirdi. Şeyh Said’in şehid edilmesinden sonra sadece kıyama katılan kişiler ve aileler değil, kıyama katılma sözü verip katılmayan, kıyamdan haberi olmayan için de sürgün kararı çıkartıldı. Sürgün, Ağrı’da şok etkisi oluşturmuştu. Sürgün emrini duyanların bir bölümü teslim olmadı, direnme kararı aldı, yakalanıp sürgün edilenlerin bir bölümü ise sürüldükleri yerlerden kaçıp Suriye’ye geçti.
Resmi rakamlar 15 bin insanın öldürüldüğünü açıklarken, resmi olmayan bilgiler ise bu rakamlardan çok daha fazlasını aktarıyordu. İnsanlığın en ağır suçlarından birinin işlendiği o süreçte köyler yakıldı, insanlar evlerini terk etti, zorla topraklarından sürüldü.
Zilan Katliamı (Komkujiya Zîlan) olarak bilinen bu katliamda 16 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesine göre 15 bin kişi, bizzat Ağrı isyanında da yer alan Kürt yazar Hesen Hîşyar Serdî'ye göre, Ademan, Sipkan, Zilan ve Hesenan aşiretlerinden oluşan 18 köyden 47 bin köylü, Ermeni araştırmacı Garo Sasuni'e göre, 5 bin kadın, çocuk ve yaşlı katledilmiştir.
O gün bu olaylar Cumhuriyet gazetesinde şu şekilde kaleme alınmıştı:
"Ağrı dağı tepelerinde tayyarelerimiz çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi ve infilak ateş içinde inlemektedir. Demir kartallar asilerin hesabını temizlemektedir. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur."
Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı'nın, yani İngilizlerin raporunda ise Zilan'da silahlı olmayan sivillere karşı gerçekleşen katliam, askerlerin büyük bir başarısı olarak yer almıştı.
Rejim, bütün dış müttefikleriyle birlikte harekete geçmişti. Sosyalist Sovyetler, Ankara Hükümeti’ne uluslararası destek sağladı. Ankara, İran Şahı ile anlaştı. Türkiye ile İran arasında toprak değişimi yapıldı. Van vilayetinin İran’a sınır bir bölümü Ağrı Dağı’nın doğuda kalan kısmı karşılığında İran’a verildi. Rejime başkaldırılanların İran’a geçişleri engellendi ve imha hareketine girişildi. Rejim, dış destek sağladıktan sonra hava kuvvetlerini güçlendirerek bölgeye yönlendirdi. Bombardıman için 80 uçak kullanıldı. Yunanlara karşı yapılan büyük taarruza katılan askerden daha çok asker bu bölgeye seferber edildi.
Akıllara durgunluk veren Zilan Katliamına şahit olanların anlatımları da mezalimin boyutlarına işaret ediyordu…
Ağrı Dağı başkaldırısından sonra Zilan Vadisi'ne sığınan Kürtlere, dönemin Kolordu Kumandanı Salih Paşa tarafından yürütülen askeri harekatla tam bir soykırım uygulanır. Uçaklar tarafından Zilan bölgesi bombalanır, dağlar ve dereler ateş altına alınır. Bölgenin giriş ve çıkışları tutulur ve bölge on binlerce asker tarafından kuşatılır, katliam başlar. Yeni doğmuş bebekten, 90'lık ihtiyara kadar her yaş ve cinsiyetten insan; mitralyöze tutularak, süngülenerek, buğday başağı biçilircesine yok edilir. Toplam 44 köy ateşe verilir ve yaklaşık 15 bin kişi de Çemè Gûrcemè Vadisi'nde, birbirlerine bağlanarak toplu bir şekilde vahşice katledilir.
Diyarbakır eski milletvekillerinden Cavit Torun, cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan kanlı hadiseleri Dersim Katliamına işaret ederek şöyle değerlendiriyor:
"Cumhuriyet çok kanlı kurulmuş. Bunu hepimizin çok iyi bilmesi lazım. Dersim'de meydana gelen olaylarda, 13 bin 862 kişi katlediliyor. Dersim'de bombalama işini yapanların içinde Sabiha Gökçen var. Atatürk'ün manevi kızı, pilotu. Hiç kimsenin haberi yok. Sabiba Gökçe'nin bu işi yapmış olduğundan kimse haber alamadı da Sabiha Gökçen'den de mi bilgi almadı? Mümkün mü ki 13 bin 862 kişi öldürülecek de bu işten kimsenin haberi olmayacak."
Araştırmacılar, İstiklal Mahkemeleri arşivlerinin açılmasını ile aslında bölgede onlarca Dersim bir o kadar da Zilan gibi katliamlar gerçekleştiğinin görüleceğine işaret ediyor. Kamuoyunun da bu yönde bir beklentisi var.
1925'te Şeyh Said kıyamında, 1930'da Zilan'da, 1935'te Dersim'de; genel olarak 1923 ile 1950 arasında neler yaşandığına dair hem İstiklal Mahkemelerinin hem Genelkurmay'ın arşivlerinin açılması hem hadiselerin karanlık noktalarına hem de yaşanan insanlık dışı uygulamaların boyutlarına ışık tutacağı belirtiliyor. Başta Kürt halkı olmak üzere vicdan sahibi olan herkes, başta Zilan Katliamı olmak üzere bölgede işlenen cürümler nedeniyle devletten özür ve özeleştiri bekliyor. (İLKHA)