İslam âleminin ve özellikle Türkiye’nin önemli meselelerinden birisi medrese – mektep kopukluğu, ulema – aydın ve akademisyen kopukluğu hatta çatışmasıdır.
Biliyoruz, bu mesele bizim boyumuzu çok aşar. Nizamiye medreselerinden, Selçuklu ve Osmanlı medreselerine kadar varır dayanır hatta daha da ötesine gider. Bu konu üzerinde sayısız çalışmalar vardır. Prof. Yasin Aktay ve Prof. Mehmet Görmez’in özel gayretlerini yakından takip ediyoruz.
Fakat biz bu konuyu biraz daha küçülterek gücümüzün yeteceğine inandığımız bir ucundan tutup güzel noktalara gelebileceğine inanıyoruz.
Medreseler bütün baskı ve yasaklamalara rağmen varlığını sürdürmekte hatta gün geçtikçe çoğalmaktadır. Kürt medreseleri tarih boyunca hiçbir zaman önemini kaybetmediği gibi başta Karadeniz olmak üzere Türk kesiminde de Osmanlı usulü medrese eğitimi yapılmaktadır.
Bir yanda bu medreseler öbür yanda binlerce imam-hatip ve ilahiyat hocaları mutlaka birbirlerini iyi niyetle yakinen tanımalıdır, diyorum.
Elhamdülillah zaten medreselerden mezun olan öğrencilerimizin çok büyük bir kısmı hemen ardından ilahiyat veya diğer fakültelerde eğitimine devam etmekte yani bu konuda hiçbir tereddüdü bulunmamaktadır. Bugün nice ilahiyat akademisyenimiz aynı zamanda medrese eğitimi de görmüş durumdalar.
Buna rağmen gördüğüm bir şey var; medrese uleması ve akademisyenlerin önemli bir bölümü birbirlerini yakinen tanımıyor, düşüncelerinden haberleri yok. Arada başkaları bulunmadan ve dar çerçevede karşılıklı ziyaretlerle birbirlerini birinci ağızdan bizzat kendilerinden dinlemelerinde sayısız faydaların olacağını düşünüyorum hatta bunu bizzat görüyorum.
Sekizinci alimler buluşmasında medrese alimlerinden az olmayan miktarda üniversite hocalarının bulunması, birbirlerini dinleyip aynı noktalara parmak basmaları bizim için ümit kaynağı olmuştur.
Şimdi bize düşen bu diyaloğu sessiz ve soğukkanlı bir şekilde sürdürmektir.
Selam ve dualarla