Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi'nde 15 Temmuz Derneği Başkanı İsmail Hakkı Turunç'un katılımıyla düzenlenen panele; Azerbaycanlı Yönetmen Elhan Caferov, İranlı Yönetmen Hüseyin Laleh, Prof. Dr. Rıdvan Şentürk ve Doç. Dr. Yusuf Ziya Gökçek konuşmacı olarak katıldı.
"Özgürlük, fıtrata göre yaşamaktır"
Dr. İsrafil Kuralay'ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelin açılış konuşmasını gerçekleştiren Eğitimci-Yazar Zekeriya Erdim, "Gerçek anlamda özgür olmanın yolu özünü bilmekten geçer. Bu noktadan bakıldığında zaten özgürlük, öz ve gür kelimelerin birleşmesinden meydana gelir. Öz, bir şeyin kendisi, gür ise çok, kuvvetli ve bereketli anlamına geliyor. Yani özgürlük, özümüzün sağlam olması, gür olması demektir. Bu da aslından fıtrat demektir. Fıtrat alanının içerisinde kalanlar gerçek anlamda özgür oluyorlar." dedi.
"İnsanın özgürlüğünü konuşacak olursak da insanın zatiyeti itibarıyla ne anlam ifade ettiği sorusu sorulmalı"
Panelistlerden Prof. Dr. Rıdvan Şentürk, sinemada özgürlük kavramının sinemanın özgürlüğü ve sinemada insanın özgürlüğü gibi iki kavramı hatırlattığını söyledi.
Şentürk, "Sır, her halükarda sadece sinemanın değil her varlığın zatiyetiyle ilgilidir. Her şeyin sırrı onun zatiyet sırrıdır. Sinemanın sırlarını konuşacak olursak, sinema zatiyeti itibarıyla nedir? Sorusunu cevaplamamız gerekir. İnsanın özgürlüğünü konuşacak olursak da insanın zatiyeti itibarıyla ne anlam ifade ettiği sorusu sorulmalı! Bir şeyin zatiyetini düşünmek en temel sorulardan birisidir. Hem bizim düşünce geleneğimizde hem tasavvuf düşüncesinde hem de batının felsefi, metafizik düşünce geleneğinde en temel sorulardan biridir. Felsefenin aslında varoluş nedeni de varlığın zatiyeti itibarıyla ne olduğunun ontolojik anlamda cevaplanması çabasıdır." diye konuştu.
Sinemada özgürlüğe bakıldığında darbe, inkılaplar ve tarihi olaylar gibi 3 tür sinema filminin görüldüğünü belirten İranlı Yönetmen Hüseyin Laleh, "Bu anlamda ilk film, 1927'de Rusya Devrimi ile ilgili çekilmiş. Devrim yönlü çoğu filme bakıldığında bahsedilen özgürlüğün sadece orada kaldığını görürüz. Devrimden sonrayı kapsamaz. Napolyon'un 'silahla bir devrimi kazanabilirsiniz ama o devrimi devam ettirmek için ona dayanamazsınız, kaleme dayanacaksınız' şeklinde bir sözü var. Burada kalem ile silah savaşı var. Madem düşünce var o zaman silaha gerek var mı?" şeklinde konuştu.
Üçüncü dünya ülkelerinin veya yarı kalkınmış ülkelerde özgürlük kavramı genelde çocukların dünyasından geçtiğini söyleyen Laleh, "Örneğin Mecid Mecidi'ye bunca film yapıyorsunuz ama sansürle nasıl baş ediyorsunuz? Diye sordular. O da 'devletin kendine göre sansür sistemi var. Bizim de sanatçı olarak sansürü aşma sistemimiz var' diyor. Burada çocuklardan faydalanılarak özgürlük kavramı anlatılıyor." dedi.
"Gerçek sanat insanlığa hizmet etmelidir"
Sanatın ilk amacı insanların kalbine ulaşmak ve onlarla manevi düzeyde iletişim kurmak olduğunu vurgulayan Azerbaycanlı Yönetmen Elhan Caferov da "Sinemada özgürlük denilince akla gelen ilk slogan 'bir sanatçı her şeyden önce kişiliğinin önünde özgür olmalıdır. Sinema veya başka bir sanat fark etmez' şeklindeki sözdür. Sanatın ilk amacı insanların kalbine ulaşmak ve onlarla manevi düzeyde iletişim kurmaktır. Yalnızca bu düzeyde sanatçının iletmek istediği kültürel ve manevi mesajlar hedefine ulaşabilir. İzleyici ile manevi düzeyde temas kurabilmek için sanatçının her şeyden önce özgür olması gerekir. Zihni ve psikolojik durumunun, toplumun önünde özgür olmalıdır. Bu sanatçının kutsal görevidir. Gerçek sanat insanlığa hizmet etmelidir. Onun aklını ve duygularını etkilemeli, böylece hayat kolaylaştırmalı. 2022'de Nobel Fizik Ödülü alan 3 bilim insanının 'evren, herhangi bir gerçek varoluşun yansımasıdır' teorisini dikkate aldığımızda insanın hayal gücünün gerçeklik üzerindeki etkisi yadsınamaz. Sanatçı izleyicinin kalbine giden yolu bulamamışsa, ona sadece dış görsellikle etkilemeye çalışıyorsa izleyici sanata kayıtsız kalır ve onu gerektiği gibi takdir etmez. Burada sanat sona erer. Milliyeti ne olursa olsun tüm insanları birleştiren biyopsikolojik kodlar var. Bu kodlar sayesinde insanlar birbirlerini anlar, sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşır. Bu kodları arayıp bulmak için sanatçı tüm insanlığı birleştiren manevi değerlere güvenmeli, bilgi ve becerilerini sürekli geliştirmeli ve en önemlisi sanatta kendi yolunu tanımlamalıdır." diye konuştu.
"Sinemada özgürlük batının özgürlük batının anlayışını dayatmasıdır"
Tematik anlamda çalışma alanı olan Afrika sinemasının temelde özgürlük bahsi anlamında değerlendirildiğini hatırlatan Doç. Dr. Yusuf Ziya Gökçek de şu ifadeleri kullandı:
"Özellikle bizim kıtalarda izlediğimiz, dikkatimizi çeken filmin önemli kısmı, temel mesele özgürlüktür. Sinema bir yönüyle özgürlük meselesinde insanı bir tanım yapmaya mecbur bırakıyor. Bir yönüyle de kendi tanımlarını, ana akım sinema üzerinden dayatmış oluyor. Bir yönüyle özgürlüğü konuşurken aslında özgürlüğü konuşmuyoruz. Dolayısıyla dünya çapında çok izlenen ana akım filmlere bakılarak film üretilmesi düşüncesi oluşuyor. Hepimizin aklına gelen Hollywood standartı. Hollywood standartı hala sinema standartının büyük bir ölçüde belirliyor. Günümüzdeki siyasal alan egemenliğinde onların çatısı altında belli özgürlükler bahsinde yoğunlaşıldığını görüyoruz. Bu söz gelimi üçüncü dünya ülkelerinde Venedik, Berlin film festivali gibi festivallerin belirlediği ölçüler düzeyinde özgürlük tanımları var. Üçüncü dünya ülkelerinden geliyorsanız ülkenizde zorba bir yönetim olduğunu ispatlamanız gerekir. Yaptığınız filmde en temel metnin bu olması gerekir. Bakıldığında bunun konudan bağımsız olarak iyi bir şey olduğu, bireyin alanının açan bir meseleymiş gibi algılanıyor. Öte yandan yönetmene verilen görev de bu tür yönetimlere karşı olmak gibi bir varsayımı beraberinde getiriyor. Bu yönüyle özgürlük bahsi altında bir dayatmanın da kendisidir." (İLKHA)