Aslında bugünkü yazım Adana’da iki gün önce şehit edilen aktivist SacitPişgin ile alakalı olacaktı. Bir önceki yazı ile bağlantının kopmaması anlamında bu yazıyı kaleme aldım. Muhterem kardeşimizi şehit eden karanlık yapılar zaten din ve diyanetlerini iyi okuyup, okuduklarıyla da amel etselerdi bu menfur ve alçakça saldırıyı gerçekleştiremezlerdi. Tekrar bu kardeşimizin şehadetini tebrik ediyor, mensubu olduğu camiaya ve yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Rabbim, toplumumuza böylesine hem parti bazında ve hem de sivil toplum ve eğitim bazında hizmet eden kardeşlerimizin vahşice ve alçakça katledilmesini bize göstermesin.
Okumak dedik, bir önceki köşe yazımızda okumanın önemi üzerinde durduk. Değinmediğimiz bazı noktalara bu yazımızda değinmeye çalışacağız inşallah. Diyelim ki biz okumanın önemini kavradık. Kitap, dergi vs. okumalarımız var. Bireye ve topluma faydalı bilgiler edindik. Hayatımıza da uyguladık öğrendiklerimizi. Hatta insanlar yaşantımızdan kendilerine ders, ibret ve örneklikler çıkardılar. Peki, tüm bu okuma ve pratiksel eylemimiz yani okuma temeli üzerindeki yaşantımız yeterli midir? Yani sadece kendimize mi faydamız olmalı veya başkalarına da öğrendiklerimizi aktarmalı mıyız?
Tarihte iz bırakmış ve toplumlara yön vermiş insanların yaşamlarına, hayat felsefelerine baktığımızda bu insanların salt okumalarla yetinmediklerini görebilmekteyiz. Okuduklarını tecrübeleriyle de birleştirerek nice eserler yazdıklarına ve bu eserleri başkalarına aktardıklarına da şahit olmaktayız. Hatta bu eserler nesilden nesile aktarılıp bize kadar ulaşmışlardır. Kitap yazmayan ulema ve o zamanın bilim insanlarının nice sözleri ve buluşları bile zamanlarının bilginleri tarafından kayıt altına alınıp bize kadar gelmiştir. Ve bizler bu internet çağında onların ilimlerinden, nasihat ve öğütlerinden, buluş ve icatlarından faydalanmaktayız. Onlar görevlerini hakkıyla yerine getirebilmişlerdir. Bize düşen görev ise tebliğ vazifemizi yerine getirmektir.
Belki de tebliğ vazifesinde en önemli işlerden biri de okuduğumuz faydalı eserleri kardeşlerimiz ile paylaşmaktır. Faydasını gördüğümüz kitap ve dergileri okuduktan sonra bir kenara koysak bu büyük bir kayıptır. Hatta ilme nezaketsizliktir. Şahit olduğum bir meseleyi paylaşmakta fayda var; bir kardeşimiz okuduğu aylık İslamidergileri bir arkadaşına veriyor. Aradan biraz zaman geçiyor. Dergileri verdiği kişiye okuyup okumadıklarını soruyor. Arkadaşı da bu dergileri ailece okuduklarını ve bitirdikten sonra başka bir aileye daha verdiklerini söylüyor. Yani birisinin aldıkları dergilerden kendisi dâhil üç aile faydalanıyor. Bu ne güzel bir tebliğ. Bu metot yaygınlaşırsa güzel sonuçlar mutlaka elde edilecektir.
Zamanın küfür ve ifsat odaklarıyla başa çıkabilmemiz için iyi ve kapsamlı bir okuyucu olmamızın yanında mantığımızı da yerli yerinde kullanabilmeliyiz. Zaman ikna ve mantıksal çözümler geliştirme zamanıdır. Ne anlatırsanız anlatın karşınızdakini mantıksal anlamda ikna edemezseniz. Hep yenilirsiniz ve okuduklarınızla baş başa kalırsınız. Bu nedenle mantıksal manada araştırmalar yapıp kendimizi geliştirmeliyiz. Arkadaşlarınızla bol bol sohbetleşin, beyin jimnastiği yapın mesela. Yani tartışın, yeni tebliğ metotlarını bulun. İslam düşmanlarının kullandığı argümanları iyi öğrenip onların karşısında sağlam kanıtlarınız olsun. Aslında İslami birikimlerimizde yeterince kanıt var. Önemli olan bunları araştırıp öğrenmemizdir. Deistlere karşı, komünistlere karşı, mealcilere karşı, aşırılık söylemlere karşı özellikle gençler iyi bir bilgi donanımına sahip olabilmelidirler. Bunun için Siyeri çok iyi ve ayrıntılı öğrenmemiz gerekir. Kur’an bilgisine iyi vakıf olmamız lazım. Yine fıkhi bilgimiz iyi bir seviyede olması gerekmektedir.
İyi bir okuyucu, uygulayıcı ve aktarıcı olma temennilerimle Allah’a emanet olalım…